Geçtiğimiz hafta yine bir cinayet işlendi. Bu melun olay diğerlerinden farklı olarak kamuda, toplumda, sosyal medyada infiale sebep oldu.
Kırıkkale’de genç bir anne Emine Bulut, 10 yaşındaki çocuğunun gözleri önünde bir kafede eski eşi tarafından bıçaklanarak öldürüldü. Sosyal medyaya düşen görüntüler tüyler ürpertici, Emine Bulut kanlar içerisinde “Ben ölmek istemiyorum” diye çığlık atarken, 10 yaşındaki evladı “Anne lütfen ölme” diye yalvarıyordu. Bu arada çevredekiler de ha bire görüntü alıyordu!!!.
Aslında ölen insanlığımızdı, ancak bu boyutu hep beraber ıskaladık.
Biz böyle bir toplum muyduk?
Nasıl bu hale geldik?
Alman soykırımından kaçan Yahudiler, Saddam’ın kimyasal silahından kaçan Kürtler, Rus mezaliminden kaçan Çeçenler, Bulgar soykırımından kaçan soydaşlarımız, Esed’ten kaçan 3.5 milyon Suriyeliye kapılarını ve gönüllerini açan bizler değil miyiz?
“Kim bir kimseyi öldürürse bütün insanları öldürmüş gibi olur. Kim de bir can kurtarırsa bütün insanların hayatını kurtarmış olur” (Maide 32) diye buyuran dinin mensubu değil miyiz?
Kuru odunu sobaya atmadan önce kovaya vuran, eğer içerisinde börtü böcek varsa düşsün de ateşte yanmasın diye ince düşünen bir ecdadın evlatları değil miyiz?
Hayvanlar için vakıflar kuran, dağlara tohumlar saçan bir kültürün mensupları değil miyiz?
Diri diri kadını toprağa gömmekten kurtarıp, cenneti anaların ayakları altına seren inancın ümmeti değil miyiz?
Nasıl oldu bu kadar vahşileştik!!!.
Cevap oldukça basit; genlerimizle oynandı.
Ayarlarımız bozuldu.
Değer yargılarımız, endişelerimiz, önceliklerimiz değişti. Samimiyet kalmadı. Kadın özgürlük adına köleleştirildi, maddeleştirildi, alınıp satılan meta haline getirildi. Bütün bunlar ilericilik, batıcılık, medeniyet maskesi ile yapıldı. Aileler dağıtıldı, anne babaya, eşlerin bir birine saygısı yok edildi. Allah’ın sevmediği, arşın titrediği “boşanma” sıradanlaştırıldı.
İsviçre medeni hukuku ile Müslüman topluma zulmedildi ve canavarlar yarattık. Bu arada bu bir cinayettir.
Bunu sırf kadın cinayeti olarak ele alıp, bir takım çevrelere malzeme çıkarırsak yine yanlış yaparız.
Erkeklerin birçok noktada ezildiği, horlandığı, tazminat ve süresiz nafaka ile çıkmaz sokağa itildiği, çocukları ile araya girilerek babalarından soğutulduğu, düşman edildiği, çocukları ve toplumun önünde hakarete uğradığı ve aşağılandığını da unutmamak gerekir.
Tüm bunlara rağmen bir cana kıymak, biz zamanların sevdiceği, evlatlarının annesini öldürmek asla kabul edilemez.
Cezalar kesinlikle caydırıcı olmalı.
Ben oldum olası idamın olmasından yanayım. Kanunlar maalesef dürüst vatandaşa!!!.
Şuça karışmış, kaşarlanmış insanlar polisten, jandarmadan, mahkemeden ürkmüyor.
Hatta hükümlü olmak devlet işine girişte öncelik, toplumda yaydığı korku ile itibar vesile oldu!!! Kanunlar öyle olmalı ki, alacağı ceza aklına gelince suçu işleyecek kişinin içini titremeli. Öyle mahkemede siyah takım elbise giymek ceza indirim sebebi olmamalı.
Yaşam hakkı gerekçesiyle idama karşı olanların, samimi olduklarına inanmıyorum.
Özgecan, Emine Bulut’un gibi cinayete kurban giden insanların yaşam hakkı yok muydu?
Sözün bittiği yer…