Edremit Körfezinde yaz-kış yaşanan nüfus popülasyonu ile birlikte mevcut sağlık kurumları yetersiz kaldı.

Kapasiteyi arttırmak ve nitelikli sağlık hizmetini sağlamak amacıyla bölgeye Devlet Hastanesi yapılması kararı verildi.

Yıllarca yer tahsisi sorunu yaşandı. Bulunan yerlere "hem ayranım dökülmesin, hem yoğurdum ekşimesin” denilerek karşı çıkıldı.

Davalar açıldı, projenin gerçekleşmesi uzadıkça uzadı.

Gecikmeli de olsa proje hayata geçirilme aşamasına geldi. Tahsisi yapılan alana kazma vuruldu, vurulmasına da "istemezükçüler" halen "buraya hastane yapılmaz" diye ortalığı velveleye veriyor, yargıyı meşgul ediyor, bölgedeki onbinlere insanın nitelikli sağlık hizmetine kavuşacak olmasını engelleyip geciktirmekten adeta zevk alıyor.

Şikayet etmeyi alışkanlık haline getirenler yüzünden Edremit Körfezinde 10-15 yıl önce çözülmesi gereken hastane konusu, halen mesele olarak önümüzde duruyor.

Akıl alır gibi değil.

Hemen şu küçük ve önemli bilgiyi size aktarayım ki konunun hassasiyeti belli olsun.

Balıkesir, en fazla yaşlı nüfusun bulunduğu 6. şehir konumunda. Balıkesir nüfusunun yüzde 17'si yaşlı. İlçeler sıralamasında ise Edremit zirvede. Bölgede neredeyse 3 insandan biri 65 üzeri.

Bu; "yaşlı = hastane" anlamına geliyor.

Yaşlı nüfus olarak kabul edilen 65 ve daha yukarı yaştaki insanımızın en yoğun olduğu Edremit Körfezindeki mevcut hastane ihtiyaca cevap veremiyor.

250-300 metrekarelik alana sıkışmış Acil Servise günde iki bine yakın insan gelip gidiyor. Polikliniklerin fiziki koşulları hem doktor, hem hasta için olumsuz. Yatak kapasitesi sınırlı. Ortam deseniz "sağlam girseniz hasta çıkarsınız" dedirtiyor.

Bizlere bile hemen her gün onlarca şikayet geliyor.

"Şu Edremit Körfezinin hastane çilesi ne zaman bitecek" serzenişleri kulaklarda yankılanıyor.

Körfezdeki hastane rutin sorun olmaktan çıktı, kangren boyutunu çoktan aştı.

Meselenin derinine girdiğinizde çok can yakıcı hale geliyor. İnsani boyutuyla yürek sızlatıyor, idari ve siyasi yönüyle düşündürüyor.

Çok gecikmiş bir yatırıma dönüştü burası.

İnsan hayatını doğrudan ilgilendiren bu gibi konularda yargının ivedilikle karar vermesi lâzımdır.

Diğer kamu kurum ve kuruluşları yönetim kadrolarında da toplumun her kesiminin faydalanacağı hizmetlerin aksamaması noktasındaki hassasiyet en üst düzeyde olmalıdır.

Üzerine vazife olmadığı halde, ota b..ka maydanoz olup, her konuyu yargıya taşıyan insanları hiç sevemedim, sevemiyorum, sevemeyeceğim.

Ulen kimbilir kaç kişi öldü, kaç bin insanımız yollarda çile çekti, nice hayatlar karardı.

Bu insanlarımızın ölümü ve mağduriyetinden hiç mi sorumlu hissetmez, vicdanı sızlamaz sözde şehir sevdalısı, çevre gönüllüsü geçinen arkadaşların.

Hemen her güzel hizmeti engellemeyi alışkanlığa dönüştüren hastalıklı kafa yüzünden neler kaybetmedi ki bu ülke...

İşte ülke olarak biraz da iki ileri, bir geri gitmemiz o sebepledir.

Tam da bugünkü mevzuya örnek teşkil edecek, ders olabilecek yaşanmışlık canlandı hafızamda. Paylaşayım senin de aklının bir yerinde kalsın.

Balıkesir'de lafazan ve dedikoduyu seven bi abimiz vardı.

Kamu kurumundan emekli olduktan sonra ucundan kenarından bizim mesleğe bulaştı. Bugün çok sayıda örneğini gördüğünüz gibi, gazeteci kimliğini kullanır, kapıları açar, onu kendine kalkan yapardı. Allah'tan bugünkü şarlatanlara benzemez, parayla pulla, tehditle şantajla alâkası olmazdı!

Bizimkinin işi gücü şikayet etmekti.

Güzelle çirkini ayırt etmesini beceremediği için nice masum insanlar onun şikayet dilekçelerine konu olan meseleler nedeniyle Adliye'ye gidip geldi, soruşturmalar geçirdi. Nice kamu yatırımı sekteye uğradı.

Günün birinde, Cumhuriyet Savcısının teki abuk sabuk şikayet dilekçelerinden illallah etmiş olacak ki, bunu "şikayet etme hastalığı var mı, yok mu" teşhisi için Manisa Akıl ve Ruh Sağlığı Hastanesine sevk etti. Sonuç pozitif çıkınca, bizim abi kendine geldi ve ota b..ka maydanoz olup, her konuyu yargıya taşımaktan vazgeçmişti.

Ara sıra çay, kahve sohbetine gelirdi;

"Abi bugün kimi şikayet ettin" dediğimde ciddileşir; "Yok sadıç, yok. O işleri bıraktım. Akıl hastanesine bi daha gitmek istemiyorum. Valla bu kez tımarhaneye tıkarlar.." derdi.

Geçenlerde öldü, Allah rahmetiyle muamele eylesin.

Ez cümle;

İnsan hayatına zarar verebilecek işlere karşı çıkmak insani sorumluluk ise,

her birimizin yaşamını doğrudan ilgilendiren hastaneye yer seçimi bahane edilerek "İstemeyiz. Yaptırmayız.. Direne direne kazanırız.." diye karşı çıkıp yargıya gitmek ise hastalıktır!

Teşhisi mümkün, tedavisi ne yazık ki yoktur!

Herkese sağlık ve afiyet dilerim.