Yaşam standartlarını başka ülkelerin ve garip milletlerin kanları, canları ve hayatları üzerine inşa etmiş olan Avrupa Devletlerinde Ve Amerika’da vicdan, vefa, sadakat ve insani hasletlerin zerresini görmek mümkün olmadığı için, utanmazlık bu ülkelerin en birinci vasfıdır diyebiliriz. Çünkü bu ülkeler katliamlarını o kadar ileri götürdüler ki, Soykırım bunların ana mesleği oldu
Garip ve yoksul milletlerin kanlarını, canlarını, yer altı ve yerüstü tüm kaynaklarını yüzyıllardır bir vampir edasıyla sömüren Avrupa Devletlerinin en belirgin vasfı, kendinden başkalarını insan olarak görmemeleridir.
Görünüşte Avrupa ülkeleri arasında sınırlar olmasına rağmen, Avrupa bugün tek dinli bir Hıristiyan kulübüdür. Hıristiyanofobiyi unutturmak için İslamofobi masalını gündeme sokarak katliamlarını ve soykırımlarını örtbas etmek istiyorlar.Yıllardır sömürdükleri garip milletler yanı sıra, işgücünden faydalanmak için ithal ettikleri insanları da, dişinden tenasül uzvuna kadar kontrol ederek almaları bile utanç verici değil mi.?
At pazarından at alırcasına (Aç ağzını, senin 2 tane çürük dişin var git onların dolgularını yaptır da gel) diyerek dişi çürükleri bile almayan Avrupa Devletleri, bugün ağzında dişi kalmamış, beli bükülmüş posası çıkmış, iki büklüm gurbetçilerimizi biran evvel anavatanlarına postalamak için her türlü şaklabanlığı yapıyorlar. Herhangi bir kavgada bir Türk ölürse Almanya’nın en yüksek tirajlı gazeteleri bu haberi (bir Tük daha azaldı) diye sevinçle manşet yapabiliyor.
Altınlarını, Elmaslarını ve diğer yeraltı, yerüstü kaynaklarını sömürürken ölen insanları nasıl bir köpek leşi gibi bir tarafa atıyorlarsa, kaçak çalıştırdıkları işçileri de, ‘’aman duyan olmasın diye inşaatın betonuna gömüverirler’’. Çünkü, adamlarda vicdan yok, bu ölen kişinin anası babası çoluğu çocuğu var mı diye düşünecek zamanları hiç yok.!
Lokallerin ve kahvelerin kapısına ‘’köpek girebilir Türk giremez’’ diye levha asan bir millette vicdan bu kadar olur dememek mümkün mü? Bir dilim ekmeğe muhtaç garip mülteci kadınlara bozuk para atarak gurup halinde kahkahalarla eğlenen yaratıklara insan denebilir mi?
İnsan hakları evrensel beyannamesinde mülteci haklarının garanti altına alındığı yazdığı halde, mültecilerin botlarını mızraklarla patlatarak anneleri, babaları, bebekleri denizde boğarak öldüren Yunan palikaryalarına arka çıkarak cesaret veren Avrupa devletlerinde insanlık vasfının zerresi olabilir mi?
Meriç nehrinde yakaladıkları mültecileri anadan doğma soyduktan sonra, eşek sudan gelinceye kadar dövüyorlar, Saatini, altınlarını, paralarını son kuruşuna kadar alıp Türk sınırına bırakıveriyorlar. İşte medeni dünyanın medeni köpekleri (!)
Şu an Avrupa kıtasında 10 binlerce mülteci ailenin çocuğu kayıp, binlerce Türk çocuğunu çeşitli bahanelerle ailelerinden koparıp almışlar. Doğurganlığı kaybolan nesillerini bu tür uygulamalarla çoğaltmak istiyorlar.
Afrika’nın garip insanlarını yurtlarından koparıp Avrupa ve Amerika da köle pazarlarında yıllarca pazarladılar ve bu garip insanları sırf ten renginden dolayı kafeslerde teşhir ettiler. Bu aşağılık Amerikalı ve aşağılık Avrupalılara nasıl insan diyebiliriz ki?
Teknolojinin her çeşidini kullanarak sömürdükleri topraklardaki insanlar bir damla su için kilometrelerce uzak derelerden çamurlu ve mikroplu suları bin bir güçlükle getirip içiyorlar. Zavallıların Günlerinin yarısı su taşımakla yarısı da yiyecek bir şeyler aramakla geçiyor.
Avrupalı ve Amerikalı insan kılıklı aşağılık mahlûklarsa lüks otellerde özel sular ve viskilerle günlerini gün ediyorlar. Bu sömürgen Avrupa Devleti insanlarında zerre kadar vicdan olmadığı için, sömürdükleri ülkelerin insanlarına bir artezyen kuyusunu bile çok görmüşler.
Yahu elmasını, yakutunu, altınını ve diğer kıymetli madenlerini yüzyıllardır çaldığınız insanların susuzluktan ölmelerini seyretmekten nasıl zevk alabiliyorsunuz? Tıpkı Romalı zalimlerin garip insanları arenalarda aslanlara parçalattırarak zevkten dört köşe oldukları gibi(!)
Avrupalı ve Amerikalı canilerin açlığa ve susuzluğa mahkûm ettiği garipler şimdi Türkiye’nin yolunu gözlüyorlar. Bu insanlara asırlar boyu Osmanlı ecdadımız kardeş elini uzatmıştı, şimdi yine vefalı Türk’ün yolunu bekliyorlar. Türkiye Devlet olarak ve sivil toplum kuruluşlarıyla, yüzlerce, binlerce artezyen kuyusuyla yine mazlumların yanında. Tıpkı Hz. Osman gibi, Hz. Osman’ın kuyusu gibi.
Vefalı Türk Afrika’da, vefalı Türk Asya da, vefalı Türk Bosna’da, Makedonya da, Irak’ta, Suriye’de, Myammar’da. Nerede ezilen varsa orada hep vefalı Türk var. Hâsılı Müslüman Türk bir başkadır. Müslüman Türk beklenendir.
4 Milyon Suriyeli ve Iraklı Mazlum mültecilerin sığınağı Türkiye’dir. Devlet Başkanımız Tayyip Beyin deyimiyle onlar Muhacir, Müslüman Tük insanı ise Ensardır.
Ülkemizi bir kaşık suda boğmaya çalışan Hıristiyanofobi koalisyonu Asya’ dan Avrupa’ ya, Amerika’ dan, Avustralya’ya zalimler koalisyonu olduklarını her fırsatta sergiliyorlar. Bu günkü dünya şartlarında Türkiye’nin nasıl olup da hâlâ ayakta kalabildiğine de şaşıyorlar. Fakat unuttuklar şey; ezilmiş, horlanmış vatanından, toprağından sürülmüş anaların, Babaların, Bebelerin Türkiye için Devlet Başkanımız Tayyip Bey için ettikleri dualardır.
1526 da Fransa Kralını ve Fransa yı İspanyol istilasından Osmanlı Sultanı Kanuni Sultan Süleyman kurtardı, unuttular. 1742 de Rusya’nın karşısında zor durumda kalan İsveç’in yardımına Osmanlı Sultanı 1.Murat yetişti, unuttular. 1876 de İsveç kıtlıktan kırılırken yardımlarına yine Osmanlı Sultanı III. Selim tonlarca buğdayla yetişti, unuttular. 1847 de selden perişan olan İngiltere nin yardımına Osmanlı koştu, unuttular.
Yine 1847 de bir ada devleti olan İrlanda’ya gemiler dolusu yardım gönderildi ama İrlanda unutmadı. Teşekkür mektupları hala arşivlerimizdedir. 1856 da sel felaketine uğrayan Fransa’nın yanında yine Osmanlı Sultanı, Sultan Abdülmecit vardı, unuttular. 1891 de Saale nehrinin taşmasıyla Almanya ve Hollanda sel altında kalınca Sultan 2. Abdülhamit’in emriyle Almanya’ya ve Hollanda’ya her türlü yardımı yine vefalı Türk yaptı.
İtalya’da Sicilya yarımadasında volkan patlamasında lavlar altında kalan İtalyaların yardımına yine Osmanlı koştu. O kadar ki, Sultan ll. Abdülhamid’in öncülüğünde bir yardım kampanyası bile başlatılmıştı 15. Yüzyıldan bu yana Avrupa Devletlerinin uğradığı her felâkette yanlarında Osmanlı ecdadımız daha doğru bir ifadeyle hep vefalı Türk vardı ama nankörler hepsini unuttular.
15. yüzyıldan itibaren Osmanlı yurdu din, mezhep ve ırk gözetmeksizin tüm dünya mazlumlarına sığınacak yurt oldu. İspanya ve Portekiz den kovulan Yahudiler Osmanlı mülkünde vefalı Türk’ün kanatları altına hayat buldular ve fakat Osmanlının parçalanışında Avrupalı nankörlere öncülük ettiler.
Yardımlarına koştuğumuz Hıristiyan Devletler Osmanlı mülkünü Lozan’da parçalama yarışındayken, sadece İrlanda bizim lehimize oy kullanarak nankör olmadığını gösterdi. İrlanda 1845 – 1849 da Osmanlının yaptığı yardımları unutmamıştı. Bundan dolayı İrlanda hariç, vicdansızlık, vefasızlık, utanmazlık ve NANKÖRLÜK Avrupa ülkelerinin, Amerika’nın ve özellikle Yahudilerin ortak ana karakteridir.