Gündemdeki “konu başlıklarından” sıkıldığınız oluyor mu hiç?

Corona’nın Avrupa’da aşıya rağmen yükseliş yaptığı, gelgitlerin devam ettiği zamanlarda her gün “okul muhabbeti”ni geleceğe yönelik öngörülerin neresine koymalı?

Gün geçmiyor ki Milli Eğitim Bakanı’ndan yeni bir açıklama gelmesin.

İşte sonuncusu:

“15 Şubat’tan itibaren okulların mümkün olduğu kadar daha yüksek bir kapasiteyle açılması gerektiği noktasında bir kararlılığımız var.”

Her gün ”okullar ne zaman açılacak” sorusu gündemin ilk sıralarında.

Geleceğe yönelik fal bakma dışında ne kadar gerçeğe dönüşecek belli değil.

Kaldı ki, yarı yıl tatili daha bu Cuma başlıyor.

Yine kaldı ki zaten normal şartlarda daha önce açıklanmadı mı okulların 15 Şubat’ta açılacağı?

Farklılık ne?

Değişen ne?

Ortam, istenen düzeye dönerse okullar zaten açılmayacak mı?..

Yok kademeli, yok yine küçüklerden başlayarak….

Yok efendim önce son sınıflara öncelik verelim…

Hayır aslında hiç okula gitmeyen diğer sınıflar bir okul yüzü görsün onları öne çekelim?

İki gün iki gün okullara gidilsin…

Saatler esnek olsun…

Aşı durumuna göre bakalım…

Eeee?

Netice?

Net bir şey söylemek mümkün değil ki zaten.

Şimdi Sayın Bakan’ın son cümlesine bakalım…

“….Yüksek kapasite ile açılması gerektiği konusunda kararlılığımız var.”

Şüphesiz corona tehlikesi geçiyor ise okullar açılmalı.

Bunda herkes hemfikir.

Ama daha yarıyıl tatili başlamamış, biz okulların ne zaman, nasıl açılacağını her gün niye konuşuyoruz?

Zaten bu yıl ve geçen yıl Mart ayından bugüne kayıp iki eğitim yılı yok mu?

Bana sorsanız bu yılı tüm kademeler için durdurup seneye her kademeyi tekrar ettiririm. İlköğretimden üniversite sona kadar.

Sağlık ön plana alındığına göre öğrenim gören çocukların bu yıl olması gerektiği kadar veya ondan da vazgeçtik, asgari düzeyde eğitim alabildiklerini söylememiz mümkün olabilir mi?

Devlet okulları, kırsal bölgeler, EBA, internet, özel okullar, ödeve boğma, velilerle öğrencileri başbaşa bırakma, çaresizlik, moralsizlik, sınava girecek öğrencilerde oluşan psikolojik yıkım….

Hangi birini saymalı?

Hal böyle olunca fırsat eşitsizliğinden tutun, öğrencilere 7 gün 24 saat online ders verseniz yüz yüzenin yerini tutması mümkün olabilir mi?..

Her gün konuşuluyor…

Her gün gündemde…

Netleştiği zaman net bilgiler verilir, o zaman o açıklamaya göre uygulamaya geçilir.

Temcit pilavı gibi sürekli “öngörü” üzerine geleceği konuşmanın “kesinlik” içerdiği söylenebilir mi?..

Ki, bunun acı tecrübesini yaşamadık mı, okullar açılmamalı derken pek çok bilim insanı, okullar açıldı ve kısa bir süre sonra artan vakalarla tekrardan kapanmadı mı okullar?

Gündemde konuşacak somut sorunlar varken her gün Milli Eğitim Bakanı’na aynı soruyu soran medya mensuplarını da ayrıca tebrik etmek gerek!

Bunun yerine daha başka taraflara bakmalı.

Kapasiteyi asıl diğer yönlere çevirmeli.

Örneğin 2020 yılı için ÖSYM’nin yaptığı YKS değerlendirmesini önümüze almak gerek. 2 milyon 296 bin 138 adayın girdiği TYT oturumunda matematik ve fende sıfır çeken öğrenci sayısının inanılmaz derecede yüksek olmasının sebebi daha önemli değil mi asıl?

553 bin 129 aday bir tane fen bilimleri sorusuna doğru yanıt verememiş…

Yabancı dili neden mi öğrenemiyoruz?…

Yabancı dile gelene kadar fen bilimlerine, matematiğe, Türkçe’ye bakalım mı önce…

553 bin 129 aday, bir tanecik olsun fen sorusu yapamıyor…

Aslında bu durum, her şehirde üniversite olsun mantığıyla niceliği arttırırken niteliği kaybetmeye benzemiyor mu biraz..

Yani okulları açalım eyvallah.

Açalım açmasına da, açtık bitti mi diyeceğiz.

Açmakla çözülecek mi asıl o okul kapısının ardındaki sorunlar?

Bakan’ın kastettiği “yüksek kapasite” yüz yüze öğrenime katılacak öğrenci sayısını ifade ediyor.

Peki sayısalda, sözelde, yabancı dilde de arzuladığımız yüksek kapasiteyi yakalayabilecek miyiz?

Bu sorunlara sıra gelecek mi?

Bir zamanlar karnelerin sağ sütununda yer alan davranış notlarını da ihya edecek adımlar atılacak mı çocuklar için?

Çünkü teknoloji çağında, teknolojinin esiri olmuş bir nesil geliyor ne yazık ki!

Onları teknolojinin asosyal  ağından, sosyal medyanın boyunduruğundan kurtaracak projeler var mı?

İki kelimeyi biraraya getirip güzel konuşabilecek, liderlik vasfı yüksek, insan ilişkileri gelişmiş, nezaketi ve iyiliği şiar edinmiş, sanatı ve sporu hayatın bir yerine adapte edebilmiş, sosyal  karaktere sahip bireyler yetiştirmek için çalışmalar olacak mı?

Biz her gün okulların ne zaman açılacağına dair fal bakalım…

Eğitim öyle yüksek kapasitede ki, buz dağının görünen kısmına dahi bakmıyoruz, sıra okul kapısının ardındaki kısma bakmaya da gelecek mi?

İyi matematik bilirken, iyi de keman çalan ya da yabancı dildeki üst düzey kapasitesine sportif etkinliklerdeki başarısını da ekleyen çocuklar yetiştirmeye yönelik bir sistem olacak mı?