ABD-NATO ve Avrupa Birliği ülkeleri bizim gerçek manada dostumuz mu, yoksa dost görünümlü düşmanlarımız mı? Bu sorunun cevabı Avrupa ülkelerinin ve ABD nin Türkiye ye karşı sergiledikleri tavırlarında gizlidir. ABD-NATO ve AB ülkeleri ‘’Türkiye, Türklere bırakılamayacak kadar önemli ülkedir’’ mantığıyla hareket ederek, Suriye’deki eşkıya PKK ya ve muadili eşkıya çetelere binlerce TIR dolusu ağır silâhlar verdiler. Ülkemizin doğu ve Güneydoğu cephesini adeta bir ateş çemberine alarak, uluslar arası eşkıya PKK ile sarmaş dolaş görüntüler servis ettiler.
Bizim paramızla alamadığımız silahları, uluslar arası eşkıyalara bedava verirlerken, adeta çocuk kandırırcasına ‘’efendim biz bu silâhları İŞİD tamamen yok edildikten sonra geri alacağız’’ aldatmacasına başvurdular. Tabi; Türkiye bu numaraları yutarsa. Bu yetmedi bu defa Batı sınırımızın dibinde Dedeağaç sınırımıza kadar her türlü ağır silahları yığarak ‘’Biz şimdi de NATO da beraber olduğumuz Yunanistan’la ortak tatbikat yapıyoruz’’ demeye başladılar. Ağır silâhların bir bölümünü de, silahsızlandırılması Lozan’la güya teminat altına alınmış olan Ege adalarına konuşlandırdılar. Karadeniz’e giremeseler de Akdeniz de, Kıbrıs açıklarında Yunan’ı kışkırtıp silahlı çatışma için bahane arıyorlar.
Hâlâ usulen de olsa dost dediğimiz NATO - AB ve ortak çıkarlarımız için beraber olduğumuzu söyleye geldiğimiz ABD, çok önemli bir hususu unutuyor veya bilerek pas geçiyor: Türkiye eski Türkiye değil ve Türkiye’nin Devlet Başkanlığı makamında, dünya 5 den büyüktür diyerek 193 üyeli Birleşmiş Milletlerde 158 ülkeyi yanına alarak ABD-NATO ve AB yi hüsrana uğratan Recep Tayyip Erdoğan var. ABD-NATO ve AB Ukrayna’yı gaza getirip Rusya’ya ezdirdiler. Ukrayna Devlet başkanı Zelenski, ‘’Hani bana silah verecektiniz uçak verecektiniz ne oldu. Tüfekle uçak ve füze düşürülür mü’’ diye feryat ediyor.
NATO’nun ABD den sonra en güçlü ordusuna sahip Türkiye’ye olası bir saldırı için Patriot konuşlandırmışlardı. Suriye ile harbin eşiğine gelindiğinde utanmadan sıkılmadan Patriot’ları geri çekiverdiler. Amaçlarının Türkiye’yi Ukrayna gibi savunmasız bırakmak olmadığını kim söyleyebilir? ABD, NATO ve AB nin bu ikiyüzlü ve güvenilmez dostluğundan dolayı Tayyip Bey karada, havada ve denizde silâh sanayimize daha bir güç verdi. 0nların vermediği uçakları, tankları denizaltıları, kruvazörleri ve envai çeşit harp silahlarını şimdi yerli imkânlarla kendimiz yapıyor ve başta Asya, Afrika ülkeleri olmak üzre Avrupa ülkelerine pazarlıyoruz. Kötü komşu bizi uçak, Tank, Kruvazör, İHA ve SİHA sahibi yaptı. Ayrıca Batı dünyasının "silâh pazarında biz de varız’’ dememiz emperyalist ağababalarını adeta ürküttü.
Uluslar arası eşkıyalar, parasını peşinen verdiğimiz hatta pilot eğitimleri dahi tamamlanan F-35 uçaklarımızı hâlâ vermediler. Uçakların paralarını da iade etmediler, herhalde eşkıyalıklarının gereğini yapıyor olmalılar.(!) Rusya’dan aldığımız F 400 savunma füzelerini de utanmadan sıkılmadan geri verin veya Ukrayna’ya gönderin deme cüretinde bile bulundular. Ciğeri Beş para etmez Yunan palikaryalarını her türlü silahla donattılar ve bize vermedikleri F-35 leri, tank ve ağır silâhları Yunanlılara parasız verdiler. Dostlarımız(!) Türkiye’yi adeta çembere aldılar.
Müttefik bildiğimiz ABD-NATO ve AB maalesef güvenilmez bir dost olduklarını her fırsatta sergiliyorlar. Kıbrıs harekâtında Yunan’a her çeşit ağır silâhları parasız ve anında verirlerken, Türkiye’ye ambargo uyguladıklarını hâlâ unutmadık. Rus ordusu çoluk çocuk, yaşlı ihtiyar demeden bir silindir gibi Ukrayna’yı ezerken, ABD-NATO ve AB adeta üç maymunları oynadılar. Gaza getirip harbe soktukları Zelenski’nin yardım edin feryatlarını duymuyorlar, görmüyorlar, hissetmiyorlar.
ABD-NATO ve AB ülkeleri sadece nasihatle yetinirken, Devlet Başkanımız Tayyip Bey’in tüm riskleri göze alarak arabuluculuk yapması ve savaşı durdurmaya çalışması karşısında adeta şoke oldular, şaşırdılar. Batı dünyası taraf olup ABD nin emriyle Rusya’ya çeşitli ambagolar uygulama yolunu seçerken, Tayyip Bey’in; "ne Ukrayna’dan vaz geçeriz, ne de Rusya’dan. Her iki Devlet hem dostumuz hem de komşumuz’’ diyerek, Savaşan taraflarını bir masada toplayıp savaşı durdurmaya çalışmasını özellikle batı dünyası şaşkınlıkla izlediler.
Suriye’de, Irak’da, Afganistan’da on yıllardır Müslüman kanı akıyor. Bebekler, çocuklar, kadın ve yaşlılar acımasızca öldürülüyor. ABD masum düğün konvoylarını uçaklarla hep yanlışlıkla (!) vuruyor. Milyonlarca insan yurtlarından evlerinden kaçarak mülteci durumuna düştüler.
Sadece Türkiye’de 4 Milyon mülteci insan var. Türkiye olarak biz mültecilere kucak açıp her türlü ihtiyaçlarını karşılarken, saçlarının rengine, gözlerinin ve tenlerinin rengine bakmadık.
Medeni(!) Batı dünyası Devletleri mültecileri çırıl çıplak soyup Meriç nehrine atıyorlar. Denizlerde botlarını mızraklarla delip batırıyorlar ve zavallıları ölüme terk ederek ne kadar insani ne kadar da medeni (!) olduklarını sergiliyorlar.
Peki, Ukrayna mültecilerine karşı ne yaptılar; "Bunlar bize benziyorlar, saçları sarı, gözleri mavi en önemlisi bunlarda Hıristiyan. Mezheplerimiz ayrı olsa da aynı dindeniz deyip sınırlarını ardına kadar açtılar."
Ukrayna’da tahsil yapmak veya çalışmak için bulunan ve Rus bombardımanından kaçmak için trenlere, otobüslere binen az sayıda Müslümanları, saçları, gözleri, ten rengi esmer oldukları için trenlerden, otobüslerden aşağıya attılar.
Bütün bunlar gösteriyor ki, Haçlı dünyasının müttefik ve dost söylemlerinin hepsi yalan. Haçlı savaşları devam ediyor. Irkçılığı hep ön plânda tutan Avrupa ülkeleri, daha doğru ifadeyle Batı dünyası ayrı ayrı ülkeler olsalar da, aslında tek dinli, tek sınırlı Haçlı Hıristiyan devletidir. Devlet ve Millet olarak dostlarımızı düşmanlarımızı dikkatli bir şekilde belirlemeliyiz. Atalarımız ne güzel söylemişler: "Domuzdan post, gâvurdan dost olmaz."