Estetik, güzellik, nezaket, zarafet oldum olası herkes gibi beni de çok cezbeder. Nezakete, inceliğe, zarafete hayranım tutkuyla…
Estetik, isim olarak sanatsal eserin/ürünün genel yasalarıyla sanatta ve hayatta güzelliğin nazari bilimi; sıfat olarak güzellik duygusu ile ilgili olan ve güzellik duygusuna uygun olan şeklinde tanımlanmış lügatte. Felsefi bakımdan ise, güzelliği ve güzelliğin insan hafızasındaki ve duygularındaki etkilerini konu olarak ele alan felsefe kolu olarak verilmiş. Bir de estetik cerrahi var malum.
Resim, heykel, hüsn-ü hat, kelam, şiir, yöresel oyunlardaki ahenk, ritim, halk dansları…
İnsan, kadın, erkek…
Kelam, tavır, jest, mimik, eda…
Oturma, kalkma,konuşma, yürüyüş…
Her şeyin, ama her şeyin, her halin, eylemin bir estetiği var. Ölçülü olma, davranma zorunluluğu var. Dans ederken, yürürken, oynarken, konuşurken, gülerken, koşarken… Esnerken de var, öksürürken de, meramını anlatırken de var. Kızarken, öfkelenirken bile var.
Bu nedenle hayat rehberimiz, temel kitabımız Kur’an-ı Kerim;
‘’ Güzel, güzellik, güzelce ’’ kelimelerini bazen zarf, bazen sıfat olarak sıkça kullanır:
‘’(İslâm dinine girme hususunda) öne geçen ilk muhacirler ve ensar ile onlara güzellikle tabi olanlar var ya, işte Allah onlardan razı olmuştur.’’(Tevbe süresi,100 )
‘’Ona dünyada güzellik verdik.’’ (Nahl,122)
‘’Onların (müşriklerin) söylediklerine katlan ve onlardan güzellikle ayrıl.’’ (Müzzemmil,10)
‘’Kullarıma, sözün en güzel olanını söylemelerini söyle.’’( İsra Suresi, 53 )
‘’Onlar, sözün en güzeline iletilmişlerdir ve övülen doğru yola iletilmişlerdir.’’(Hac ,24)
‘’Onlarla güzellikle geçinin.’’ (Nisa, 19)
‘’Gerçekten de biz insanı en güzel surette yarattık.'’(Tin,4)
‘’Yaratıcıların en güzeli olan Allah, ne yücedir.’’(Muminun,14)
Yine ‘’ donatmak, süslemek, bezemek, ölçü ’’ kelimeleri de sıkça kullanılır:
‘’Hiç şüphesiz, biz her şeyi belli bir ölçüye göre yarattık.’’
‘’O'nun katında her şey belli bir ölçü iledir.’’(Ra’d,8)
‘’Gerçekten de Allah, her şeye bir ölçü tayin etmiştir.’’(Talak,3)
‘’Öyle Rab ki yarattı da biçim verdi. Takdir etti, böylece yol gösterdi.(A’la,3)
'’Bakmazlar mı üstlerindeki göğe? Onu nasıl kurduk ve bezedik; bir yarığı da yok.'’(Kaf,6)
'Şüphe yok ki biz, yakın göğü ziynetlerle bezedik.’’(Saffat,6)
‘’'Dünya göğünü kandillerle donattık.’’(Mülk,5)
‘’And olsun gökte burçlar kıldık ve onu seyredenler için süsledik.’’(Hicr,16)
Kur’an gerek insanın gerekse diğer varlıkların yaratılmasını anlatırken ya da başka alanlarda emir ve tavsiyelerde bulunurken ‘’yarattık, yaptık, kıldık’’ ya da şöyle-böyle davranın demekle yetinmemiş, daima ‘güzel’i, ‘güzellik’i, ‘güzelce’ yapmayı, ‘ölçülü, ölçüye göre, bir ölçü dâhilinde yapmayı çok önemsemiş.
Bu durumda bize düşen aynı kaygıları taşımak, aynı kıstasları daima göz önünde bulundurmaktır. Yani her insanın, her şeyde, çevresine, sevdiklerine, estetik olma, davranma sorumluluğu var. Estetik duruşumuzla, davranışlarımızla, sözümüzle, yaşantımızla, hâsılı her şeyimizle çevremizin, sevdiklerimizin, göz, kulak, gönül, ruh zevkini okşama, onları rahatsız etmeme, hırpalamama sorumluluğumuz var.
Konuşmanın estetiği, her hususta doğru, ikramkâr ve iltifatkâr, gönül alıcı, tesellî edici, tatlı, yumuşak, gönüllere işleyecek tesirli, hikmetli ve beliğ(açık, düzgün, sanatlı) söz söylemek ve sesini alçak tutmaktır. Malayani, dedikodu ve gıybetten, tecessüsten(*) uzak durmaktır. İnsanların gizli ve hoşlanmayacakları hallerini ortaya dökecek ipuçlarını çekiştirmemek, aksine onları örtmektir. Her şeyi biliyorum edasında olmamak, muhataplarına da sözü bırakmak, onların sözünü kesmemektir. Zamanın, zeminin ve mekânın ruhuna uygun konuşmaktır. Ya hayır söylemektir ya da susmaktır.
Yürümenin estetiği, yürüyüşünde tabiî olmak, yeryüzünde böbürlenerek, kasılarak ve insanın ağırbaşlılığını, toplumsal kariyerini, itibarını ve değerini zedeleyecek şekilde süratli yürümemektir.
Dostlarım, sevdiklerim, arkadaşlarım benim hiçbir şeyimden rahatsız olmamalı. Ben hiçbir şeyimle sevdiklerimin estetik duygularını incitmemeliyim, kaba söz söylememeliyim. Galiz kelimeler kullanmamalıyım ; ya da gülmekten yerlere yatmamalıyım, gündelik hayatın akışı içerisinde fiziki davranışlar bakımından başka canlıları çağrıştırmamalıyım!...
Estetik hem insana, varlığa değer katan bir şeydir, hem de para gerektirmeyen bir zenginliktir. Sadece onu istemek, ona ihtiyacı hissetmek yeterlidir. Çok pahalı olmayan gıdalarla çok göz alıcı bir ziyafet sofrası donatmak mümkün iken, pek pahalı yiyeceklerle ne göze ne de damağa hitap etmeyen yemek masaları da ortaya çıkabilmektedir.
Hiç bir lüksü, konforu olmayan, yemyeşil bir vadiye bakan, orman içindeki küçük bir köy evi ya da kulübe insanın estetik duygularına hitap eder de, her bir bölümünden servet ve pahalılık akan devasa konutlar kaba-saba ve zevksiz bir yapı olarak görülebilirler.
Kelebeğin kanadı tek bir düz renkten oluşsa da o kelebeği uçurabilirdi. Ama Yüce Yaratıcı öyle yaratmamış. Tavus kuşuna bakın, o renk cümbüşünün bir hikmeti de estetik/güzellik değil midir?
Estetik ve güzelliği her ne kadar yakın anlamlarda kullanıyor olsak da, güzelliğin oran, orantı ve simetri kavramlarıyla bağlantılı izafi(=görece), yani kişiden kişiye farklılık gösteren bir kavram, estetiğin ise evrensel, objektif kıstasları olan bir alan olduğunu da ifade edelim.
Ne yazık, estetiğin okulu yok maalesef. Estetik eğitimi yok.(Güzel sanatlar liseleri ve fakültelerinden haberdarız elbette.)
Estetik eğitiminden mahrum insanlar yüzünden ruhumuz, gönlümüz, kalbimiz kaba-saba davranışlarla, sözlerle, tavırlarla hırpalandıktan, tarümar edildikten sonra, okullarda iki kere ikinin dört yaptığını öğretseler ne olur, su yüz derecede kaynasa ne olur!...
Estetik eğitimi şart! Bir gün insanların da, toplumun da devletin de bunu anlayacağını umuyorum.
İnşallah ba’de harab-ül Basra(*) demeden görürüz o günleri…
(*)Mâlayâni: Anlamsız, boş, saçma, yararsız (şey, söz)
(*)Tecessüs: Kendini ilgilendirmeyen şeyleri, belli etmeden öğrenmeye çalışma, bir şeyi ille
de görme, anlama merakı.
(*)Galiz: Kaba ve çirkin, ağza alınmayacak, iğrenç söz.
(*)Ba’de harab-ül Basra: İş işten geçtikten sonra.