Takmam kafaya “öküz altında buzağı arayan” insanı aslında. Hele bir de şu illet hastalık sonrası var ya. Umurumda bile olmaz bu tipler olmasına da.. İşin içinde “vefa” olunca ister istemez küçükte olsa “sızı” hissediyorsun sol tarafında..
Üzücü bir olay sonucu vefat eden Necdet Karabaş, birkaç kez gelince rüyamıza bunu vesile edip hayır dua yapmaya, aramızdan ayrılan tüm meslektaşlarımızı anmaya karar vermiştik. 
Merhum  üstadlardan bazılarının isimlerine yer vererek duyurmuştuk bu köşeden. Birileri isimlere takılı kalmış. 
Teşekkür etmesi gerekirken bizlere hiç olmadık konulara girerek, hiç olmadık mevzuları karşısındaki insanlara sunmuş.
Üzüldüm, olmayacak bir durumu olacakmış yada olmuş gibi lanse ederek kendilerini daha küçük durumlara düşürenler adına.
Bugüne değin yaptığımız her iş karşılığında alkış beklemediğimiz gibi o hesap içerisinde olmadığımızı herkesten önce bilmesi gerekenlerin dünlerde kahırlarından ölenleri, vefayı semt adı olarak görenleri unutup bana gönderme(!) yapmasına, pardon çamur atmasına şaşırmadım.
Unutmam ben kimi, kimseyi.  
Ahde vefayı da bilirim. Yar ve yareni de..
Ben olsaydım; 
Yazmadan, dedikodu yapmadan, fitne-fesat tohumu ekmeden önce.. 
Arardım; "ne iş?" diye sorardım. 
Arkadaşız ya, meslektaşız ya...
Ulaşılamaz da değiliz ya...
Bir nefes kadar yakınız ya...
Ama sen ben değilsin.
Asla da olamazsın..
Çünkü sen sen değilsin kardeşim..
....
Ameller niyetlere göredir!
Nokta...
15 EKİM 2016