Yaşı kemale erenler çok iyi hatırlayacaktır bizim gibi.
Önce;
"Komünizm gelecek"
"Faşizm gelecek" diye korkuttular bizi.
Korkuyla soğuk savaşın neferleri olduk hepimiz. 
Faşizmi, komünizmi önlemek(!) amacıyla duvarlar ördük aramıza.
Aynı ana-babaya sahip olduğumuz kardeşimize sırtımızı döndük.
Okuldaki sıra arkadaşımızı düşman(!) bildik. 
Kapı komşumuza küstük.
Mahallemizdeki dostlarımızla kavga ettik. 
Balıkesir'i ikiye bölüp aramıza sınırlar koyduk.
Kemal Sunal ile Metin Akpınar'ın başrolünü oynadığı propaganda filmindeki gibi  eli silahlı nöbetçiler diktik.
Pasaport sormadık, ama sakalından bıyığından,  giyiminden kuşamından tanıdık kimin komünist, kimin faşist olduğunu!
Her karış toprağı atalarımızın kanıyla sulanan ülkemize sahip çıkacağımız yerde, bölmenin parçalamanın sevdasına (!) kapıldık.
Anlayacağınız kardeşi kardeşe kırdırdık.
Vatan uğruna değil, korku imparatorlarının tahtlarını korumaları, saltanatlarını sürdürmeleri için şehit düştük!
İhtilallere zemin hazırladık. 
Zindanlarda eziyet çekmelerine, dayanılması imkansız işkenceye maruz kalmalarına, genç beyinlerin hayatlarını karartmaya, anaların gözyaşı dökmelerine yüzde 92'lerle onay verip alkış tuttuk..!

***
Çok sonraları anladık birilerinin bizi düşman etmek amacıyla senaryo yazıp film çevirdiğini. 
Her birimize ayrı ayrı rol verdiğini. 
Korku dünyasının figüranları yaptıklarını..
Yıllarca vizyondan düşürmediklerini..
Bu memleketin okumuş yazmışları, gençleri komünizmi, faşizmi engellemeye çalışırken devletin bütün kurumlarına girip istedikleri gibi cirit atmışlar meğerse..
Film fırıldakla, önce kardeşi kardeşe, komşuyu komşuya yani bir milleti birbirine düşman edip ardından devleti milletine düşman etmeyi başarmışlardı..
Yaşadık ve gördük, ne komünizm geldi, ne faşizm..
Koskoca duvarlar yıkılıp birden düşmansız(!) kalınca şaşırıp kalan ergenekoncular, balyozcular, sarıkızlar, ayışığıcılar, bir bölücülük hikayesi uydurup, bir şeriat türküsü tutturup yine aklımızı çelmeye çalıştılar. 
Bizi yine birbirimizden ayırdılar. 
O yetmeyince "şeriat gelecek ha" diyerek korku saldılar millete.

***
70'li yıllarda başlayıp 80'li yılların başına kadar, "Komünizm, faşizm geliyor" diye birbirimize kurşun sıktıranlar, 90’lardan sonra yeni bir senaryo yazıp "şeriat geliyor" filmini vizyona koydular. Topluma korku saldılar..
Bize "şeriatçı", "yobaz", "gerici" diye gösterdikleri de eşimiz, dostumuz, kardeşimiz, kapı komşumuz, mahalle arkadaşımız, ekmeğimizi paylaştığımız ve aynı köyden göçüp geldiğimiz bizim gibi insanlardı.
Komşumuzun sakalını, bıyığını ve örtüsünü göstererek "işte farkınız" deyip bizi düşman etmeye kalktılar birbirimize..
Örtülü insanımız ile normal giyinen çocuğun, kızın kadının, gencin yaşlının resimlerini askeri kışlalara astırdılar; "Böyle mi olmak istersiniz, böyle mi?" diyerek afişe ettiler bizim çocuklarımıza bizi..

***
Millet bu kez senaryoya inanmadı, filme kendini kaptırmadı.
Kendine biçilen rolün 'ucuz kahramanlık' olduğunu görüp oyuna gelmedi. 
Anaların, bacıların örtüsünü ve komşusunun sakalını düşman olarak görmedi. 
Onunla aynı havayı solduğunu, suyu içtiğini, aynı yolda yürüdüğünün farkına varıp dost olduğunu hatırladı.
Birbiriyle barışan millet, plağı tersine çevirdi. 
Elele, gönül gönüle verdi. Bir dönem kendileri uyutulurken krallığa dönüştürülen, saltanat sürülen kendi için var olan kurumlarını işgalden kurtarmanın çabasına girişti. 
Devletin kurumları, üniversitesi, ordusu, yargısı, istihbaratı, araştırma kuruluşları tek tek karanlıklardan, korkudan ve kandan beslenen mihraklardan temizlendi. Normal işlerini görmeye başladı.
Devlet milletiyle birleşip bütünleşti.  Halkın devletine olan güveni arttı. 
Devlet de gücünü milletinden almaya başladı.
Başladı da ne oldu?
Son 10 yılda olup bitenleri göremeyeniniz varsa ben daha ne diyeyim?

***
Bunları neden mi hatırlatıyorum.
Dünkü yazımda "itirazım var" demiştim.
Onun için yazıp hatırlatıyorum. 
Biliyorsunuz geçen haftaya, muhtıra ve muhtıraya karşı haykırış damgasını vurdu. 
Bu kapışmanın ve karşılıklı atışmayı getiren mevzu ise kentteki Sanayi, Ticaret Odalarıyla Ticaret Borsası'nın Şubat ve Mart ayında yapılacak genel kurulları.
Kimlerin aday olup olmayacağı, kimlerin seçimi kazanıp kazanmayacağı ilgilendirmiyor beni.
İlgilendiren yanı beni, seçimi kim kazanırsa kazansın bu meslek örgütlerinin başına gelecek yönetimlerin Balıkesir'deki değişim ve gelişime ayak uydurması, hatta lokomotif rol üstlenmesini sağlayacak kadrolardan oluşması..
Dileğim bu..

***
İtirazım ise;
"Dinciler geliyor ha!" denilmesine.
"Gericiler, yobazlar odaları ele geçirecek" diye korku yaratılmasına..
Kimse kimseyi ötekileştirmesin.
Kimse kimseye mahalle baskısı yapmasın.
Kimse kimsenin oyuna ipotek koymaya çalışmasın..
Kimse milli iradenin üzerinde kendini görmesin.
Merak etmeyin, kormayın.
Siz müsterih olun.
Ne dinciler gelir, ne şeriat..!
Çünkü ne komünizm geldi, ne faşizm..

***
Hem ayrıca;
"Dinciler geliyor!" diye korku salmaya çalışanlar dinlerinin ne olduğunu, ne anlama geldiğini bilmiyor mu yoksa?
Hangi çağda yaşadığımız görülmüyor mu, bilinmiyor mu?
Buna rağmen, hala "gericiler, yobazlar, dinciler geliyor" diyenlerin varlığını görünce, duyunca, "Ulan bunlar adamı dinden imandan çıkarır" diyesi geliyor..
Bugünkü yazımıza da noktayı, Balıkesir'in "Anadolu Beyi" Rona Yırcalı'nın şu meşhur deyişiyle koyalım: 
"Tanrının gölgesi üzerinizde olsun."
...
GÜNÜN SÖZÜ
"Düşmanlarınızı sevin çünkü kusurlarınızı yalnız onlar açıkça söyleyebilir." 
Benjamin Franklin