“Aşağıdaki fotoğrafta gördüğünüz bu kişi benim pek muhterem büyük büyük dedem.
Memleketi için, Devlet-i Âli’yi hırsızların, vurguncuların elinden kurtarmak için var gücüyle mücadele etmiş,
o zamanın şartlarında gençleri bilim ve ilim desteği vererek okumalarını sağlamış, fakirleri doyuran, vatansever ve hayırlı bir adammış”
desem...
Hepiniz bu fotoğrafın altına ”Allah ondan razı olsun”, “Mekanı Cennet olsun”, “Pek de muhterem biriymiş” gibi onlarca cümle kurarsınız.
Bu osmanlı beyfendisi görüntülü, sakallı vakarlı duruşuyla poz veren zât meşhur Emanuel Karasu’nın tam da kendisi.
Hani şu Selanik yahudisi, İstanbul’u karıştıran, üniversiteli gencleri Osmanlı’ya karşı kışkırtan, İngilizlerle işbirliği yapan, İsrail’in kurulması için tüm oyunları kuran, cennet mekan Abdülhamit Han’a savaş açan ve en sonunda da İstanbul mebusu sıfatıyla onu görevinden azleden heyetin içinde olan meşhur Emanuel Karasu.
İşte o günden bu güne bu imajla, türk gibi, müslüman gibi görünerek Ankara’nın tepesinde, İstanbul’un boğazında hep var olanlar bunun ve bunun gibilerin torunlarıydı.
Kâh vekil oldular, kâh general.
Kâh savcı oldular, kâh profosör.
Kâh hoca oldular, kâh gazeteci.
Bize benzediler. İsimleri müslüman ismi oldu, sosisimlerine ise türk kelimesini yapıştırdılar. Dedeleri gibi poz verdiler hep.
Vakarlı, ağır...
Hatta apoletli...
Sonuç olarak gerek bu kücük fotoğrafa, gerekse yıllardır Türkiye’de gözümüze sokulan büyük resme ağzımızı açarak değil, gözümüzü açarak bakmak üzerimize bir borç olarak kaldı.
Yoksa ilk pragrafta yazdığım gibi kendilerine amiral, büyükelçi, milletvekili, gazeteci etiketlerini yapıştırarak vatansever, memleket sevdalısı gibi pazarlamaya hep devam edecekler.
Dedesi belli olmayan, dedeleri kasıtlı olarak kütüklerden silinmiş sahte kahramaların lider olduğu ülkemizde Allah’a şükür ki dedemizden de, dedelerimizin gittiği yoldan da eminiz.