Bu şehrin içinde hatıralarım var.
Bazen,
Siyah – beyaz bir fotoğraf geçiyor eskilerden elime…
İlkokula ilk başladığım gün, beyaz yakalı siyah önlüğümle parkın önünde Kâmil Amca’nın çektiği fotoğrafa bakarken o anın tüm heyecanını yeniden yaşıyorum.
Bazen,
Nostaljik bir şarkı çalınıyor kulağıma…
O şarkıyı dinlerken kalemi kasete takıp geri sardığım günler geliyor aklıma…
Bazen,
Bir sohbet açılıyor geçmiş günlerden…
Hesapsızca yaşadığımız günlerin değerini fark ediyorum bir anda.
Bazen,
Bir dost geliyor eskilerden…
Murat 124’ün içine nasıl sığdıysak 6-7 arkadaş, fonda Ümit Besen’in şarkılarıyla, gece yarıları sokaklarda saatlerce dolaşıp, nasıl da mutlu olduğumuzu hatırlıyorum.
Geçmişin tadı,
Kokusu,
Sıcaklığı,
Hafızamın derinliklerinden çıkıp onlarca detayıyla birlikte geliveriyor gözlerimin önüne…
Acısıyla, tatlısıyla,
Umutlarıyla, hayalleriyle,
Sevinçleri, öfkeleri, hayal kırıklıklarıyla,
Sokağına, parkına, okuluna, deresine, taşına, toprağına sinmiş yaşanmışlıkları hatırlatıyor bu şehir bana…
Ve tüm bunları…
Her birinin hatırlattıklarını,
Hatırlayabildiklerimi,
Susurluk’un bende bıraktığı izleri,
Elimden geldiğince yazmak...
Yazdıkça hatırlamak istiyorum şehrimi…
Şimdi yine aynı sokaklarda dolaşıyorum neyi aradığımı bilmeden...
Yıllar çoktan ve hızlıca geçmiş…
Geçip giden yıllar avcunun içinden akıp giden bir su misali…
Tutamıyorsun…
Hayatın daima değiştiğini görürken kendini değişmez sanıyorsun…
Ve işte o zaman…
Her şeyin sahtesinin,
He şeyin çakmasının çıktığı bir dünyada…
Her şeyin parayla ölçüldüğü bir düzende…
Geçmiş günlerin o bozulmamış doğallığını,
O basit yaşanan hayatın anlamını,
O anları yaşarken hissettiklerini,
Her hatıranın ne kadar değerli olduğunu anlıyorsun…
Size bir şey söyleyeyim mi?
Göründüğünden çok daha fazlasıdır bu şehir…