Otağ
yürüyerek gitmişti hastaneye.
kontrolde kalbinin teklediği ortaya çıktı.
anjiyo oldu,
"bir-iki gün misafir edeceğiz" dedi hekimler.
bizim Ömer her an yanındaydı;
"iyi abi, 1-2 güne sahalara döner" diyordu her aradığımda.
★
ilk başlarda pek anlamasak da
zaman su gibi akıp geçiyordu.
önce
o bir-iki günler, haftalara dönüştü.
birinci ay sonunda hastaneden gelen habere
önce inanmak istemesek de
cenaze işlemleri başlatıldığında yine yüzleşiyorduk ölümle.
bir nefes kadar yakın olsa da ölüm bize,
yakıştırılamıyordu Otağ'a.
★
tek kelimelik,
lakin üzerine kitapların yazılabileceği
"kaybettik" sözünü işittiği o an
kimler
ne büyük boşluklar,
yalnızlıklar,
büyük sessizlikler,
ne içe kapanışlar,
helalleşilemeden havada kalmış kırgınlıklar,
kalp burukluğuna dönüşen kalp kırıklıkları,
vicdan azapları yaşadı kimbilir!
★
oysa
ölümle yaşamanın
ne anlama geldiğini bilebilse insan,
sevdiği, hayatı paylaştığı
veya
tam aksine uzak durduğu
hatta küskün olduğu
arkadaşları,
kardeşleri tek tek uçup gittikçe,
o an
yeryüzünün küçülüp küçülüp
bir nohut tanesine dönüştüğünü hatırlamaz!
★
bunu şundan hatırlatıyorum;
değmez can sıkmaya,
kalp kırmaya...
nihayetinde burası ölümlü dünya...
kaçış yok,
yüzleşmeye her an hazırlıklı olmak gerek.
hem insanlara uzak,
ölüme yakın olmak
kişiyi özgürleştirir!
★
İki yıl önce bugün
Hakk'a uğurladığımız
Otağ'ı Balıkesir'e geldiği yıllarda tanıdım.
bizim kulübü, balikesirspor.org adıyla internet ortamına taşıyan ilk kişiydi.
sonrasında yeni balıkesir'le yazılı basına geçiş yaptı ve 7/24 haberden habere koştu.
ikimizin yolu, yeni gazetem'de kesişti bir ara.
Otağ
görevini iyi yapan,
meslek edindiği gazeteciliğin
ahlaklı yönünü sahiplenmiş
kalender kardeşlerimizden biriydi.
sadece bizler değil,
Balıkesir sevmişti onu.
"dünyanın gerçek öncülerinin evi, mezarlardır."
dedikleri gibi, iyiler hep önden gidiyor!
iyiliğine şahitlik edeceğimiz isimler arasındaydı.
vefat yıldönümünde hasretle anıyorum.
Rabbimiz rahmetiyle muamele eylesin.