Oda sıfatına kavuşmadan önce bırakın başkanlık koltuğunu başlarını sokabilecekleri odaları bile yoktu esnaf camiasını temsil eden meslek örgütlerinin.
Adı yeni, kendisi eski olan çarşıdaki bir odayı paylaşıyordu birkaç yıl öncesine kadar 4-5 esnaf kuruluşu. Kimilerinin mühründen başka tek bir demirbaşı bulunmuyordu.
Esnaf Derneklerinin, 507 sayılı kanunda değişiklik yapılması sonrasında 'ODA'lara dönüşmesiyle büyük değişim yaşandı. Sicile kayıt mecburiyeti getirilerek esnaf kayıt(!) altına alındı.
...ve esnaf sanatkarı temsil eden kuruluşların yıldızı da böylece parlamaya başladı.
DERNEK STATUSÜNDEYKEN
MASA SANDALYELERİ YOKTU
MASA SANDALYELERİ YOKTU
Geçmişte başını sokabilecek 2-3 metrekarelik odası bulunmayan esnaf kuruluşlarının şimdilerde adlarına yakışan daireleri ve makam odaları var.
Başkanlarının maaşları açlık ve yoksulluk sınırının çok üzerinde.
Yönetim, denetim kurullarındaki üyelerine hakkı huzur ödemesi yapacak kadar güçlü bugün esnaf sanatkarları temsil eden kuruluşlarımız.
Başkanların maaşlı danışmanları bile oldu.
ANKARADAKİLER
ARTIK BAKAN GİBİ
ARTIK BAKAN GİBİ
Konfederasyon ve Federasyonlar ise, çok katlı şatafatlı binalara, iş merkezlerine, lüks otellere ve tatil merkezlerine sahip.
Sendikalar gibi tıpkı!
Hem üyelerinden aidat alıyorlar, hem de ellerindeki gayrimenkulleri değerlendirerek güçlerine güç katıyorlar.
GÜR ÇIKMASI GEREKEN SES KISILDI!
Elbette “ülkenin çimentosu” olarak nitelendirilen esnaf sanatkarı temsil etme konumundaki kuruluşlar ne kadar çok güçlü olursa, üyelerinin haklarını o derecede arar ve savunabilirler.
Sesleri daha gür çıkar diye düşünülse de çıkan sesler kısık olacak ki duyulmuyor tabandan!
Asıl sorulması gereken veya cevabı verilmeyen ise, bu meslek kuruluşlarının üyelerine nasıl bir gibi katkı sağladığı?
Küçük esnafın hakkını nasıl aradığı?
Ekonomik krizlerin kepenklerini kapattırdığı üyelerine nefes alabilmeleri amacıyla omuz verip vermediği?
Yok bu soruların cevabı hiçbir mevki ve makamda!
ONLAR KEYİF SÜRÜYOR,
ESNAF İNİM İNİM İNLİYOR
ESNAF İNİM İNİM İNLİYOR
Geçenlerde bir oda başkanıyla ayak üstü sohbet ediyoruz.
Ben nasıl gidiyor işler der demez, dert yanmaya başladı.
Esnaf örgütlerinin üst kuruluşlarını ima ederek; “Onlar Cinnah Caddesi'ndeki sırça saraylarda keyif sürüyor. Esnaf ise inim inim inliyor” ifadesini kullandı.
Böyle deyince bizim oda başkanı, benim kafadaki soru işaretleri daha arttı doğal olarak.
BAŞKAN DERT YANARSA ESNAF ÖLSÜN!
Federasyon ve Konfederasyon yönetimlerini kastederek"Onlar sırça köşklerinde keyif sürüyor" diyen başkanımız siteminde haklı olabilir, olmasına da..
Lakın bizim de gördüklerimiz, bildiklerimiz, yaşadıklarımız var.
Örneğin böyle konuşarak Cinnah Caddesindekilerden dert yanan hemşehrimiz yıllar yılıdır bir odanın başkanlığını yürütüyor.
İKİ ÇİFT SIFIR...
Rast gele katıldığım genel kurulunu uzaktan gözlemlemiştim.
Başkanımız mali tabloyu okurken odasından alacağı maaşını rakamını üyelerinin tam manasıyla algılayamaması amacıyla "iki, çift sıfır, bir sıfır, iki sıfır" olarak telaffuz etmeye çok mu, çok özen göstermişti.
Bildiğimiz kadarıyla da şu anda esnaflık falan yaptığı yok ama "sırça köşkte" pardon koltukta oturmaya ve çift sıfırlı, üç sıfırlı maaş almayı sürdürüyor.
Kimsenin aldığı maaşta gözümüz yok.
Böyle bir yasa, yönetmelik hak tanımış ki, onlar da küçük esnaftan haklarını alıyor.
Analarının ak sütü gibi helal olsun.
Güle güle harçasınlar diyeceğim, ama bunların çoğunun altlarındaki araçlar da odanın malı, benzin derdi yok. Ekmek elden, su gölden misali..
SIRÇA KÖŞKTE OTURAN
KOMŞUSUNA TAŞ ATMALALI
KOMŞUSUNA TAŞ ATMALALI
Esnaf odaları başkanları yıllar yılıdır yaptıkları açıklamalarda genelde "öldük, bittik, mahvolduk" edebiyatı yapar.
Biraz önce manzarayı size anlatmaya çalıştım.
Sizce de "ele verir talkımı, kendi yutar salkımı" dedirtmiyor mu oda başkanlarının söylemi?
Doğruları mezarda konuşamayacağımıza göre, ''enkaz edebiyatı" yapmayı sürdüren, yıllardır gözle görülür icraatları görülmeyen çevrelere “Sırça köşkte oturan komşusuna taş atmamalı” deşini hatırlatmak isteriz.
Ortada bir kusur varsa eğer, bunda katkısı olanlar yine kendileri değil midir?.
Demem şu ki;
Cinnahtakiler sırça köşkte oturuyorsa, Anadoludakiler de kendilerine yarattıkları 'mini saray'da oturuyor!
Sözün özü; insan kendinde herhangi bir kusur varken başkalarını aynı kusurla suçlamamalı, bunu düzeltme yolunda adımlar atmalı ve “acaba ben ne yapıyorum” diye kendini sorgulayabilmelidir.
Cumanız mübarek olsun...
***
GÜNÜN SÖZÜ
Sorunlar, onları yaratanların mantığı ile çözülemez.