27 Haziran’da CİMER’e (T.C. Cumhurbaşkanlığı İletişim Merkezine) bir başvuru yaptım.
Merak ettiğim bir konu vardı.
Dedim ki: “Türkiye, 26 adet ‘ana’ su toplama havzasına sahip. İçlerinde en önemlilerinden biri de yaklaşık 25 bin kilometrekare alanı kapsayan ‘Susurluk Havzası…’ Susurluk Havzası'nı Bursa, Kütahya ve Balıkesir oluşturuyor. Bu havzaya Balıkesir, Bursa veya Kütahya değil de neden "Susurluk Havzası" denildiğini öğrenmek istiyorum.”
CİMER’e yaptığım başvurumun cevabı gecikmedi.
14 Temmuz tarihinde DSİ Genel Müdürlüğü Etüt, Planlama ve Tahsisler Dairesi Başkanlığı tarafından şöyle cevaplandırıldı;
“Nehir havzalarının bütüncül ve makro bir şekilde yönetimi açısından, idari sınırlardan öte coğrafi özellikler ele alınmakta olup bu nedenle idari il isimleri yerine nehir havzasının ismi kullanılmaktadır.”
Demek ki Balıkesir, Kütahya ve Bursa’nın oluşturduğu 25 bin kilometre alanı kapsayan su havzasının kalbi Susurluk Çayı…
Ama havzaya adını veren Susurluk Çayı, her geçen yıl biraz daha kirleniyor.
Çeşitli raporlarda ciddi boyutlara ulaşan kirliliğe sebep olan nedenler;
Bigadiç Boraks işletmelerinden,
Erdek'e bağlı Karşıyaka Beldesi ve Düzler Mevkii'nde bulunan tavukhanelerden,
Deri fabrikalarından,
Susurluk Şeker Fabrikasından ve Bandırma sanayisinden gelen endüstri ve sanayi atıkları olarak tespit edilmiş.
Aslında kaynağında içilebilecek kadar temiz olan suyumuz, şehir merkezinden, endüstri bölgelerinden, tarım alanlarından geçtikçe kirlenme kademe kademe artıyor, suyun rengi değişiyor, ayrıca kokmaya başlıyor.
İşin bir de havza içinde meydana gelen su taşkınları yönü var.
Taşkınlar ölümlere, çevreye, tarımsal alanlara, ekonomik gelişmeye zarar veriyor.
Tarım ve Orman Bakanlığı, 2018 yılında Susurluk Havzası için üç farklı senaryoya göre taşkın tehlike haritaları ve taşkın risk haritaları oluşturmuş.
Bu senaryolarda 50, 100 ve 500 yıllık yinelenme aralıklarına göre taşkın simülasyonları yapılmış.
Taşkınların su seviyelerine göre havzadaki bölgelerin tehlike ve risk durumları belirlenmiş.
Ve Susurluk, özellikle dere kenarında bulunan sanayi bölgeleri, en riskli alanlar olarak tespit edilmiş.
Geçmişte 20 Haziran 1961 tarihinde bir yaz yağmuru neticesinde Han Deresinin taşması sonucunda şehrimizde bir kişi hayatını kaybetmişti.
Suyumuzun yeterli miktar ve kalitede, istenen yer ve zamanda teminini güvence altına almak adına gölet projeleri öne çıkıyor.
Fahrettin Şener konuyla ilgili bir yazıma yaptığı yorumda, “Sadece Susurluk'ta 7 tanesi tamamlanmış, 3 tane yapımı devam eden, 4 tane de inşaat proje aşamasında Gölet’imiz var. Yani 2023 yılında 14 tane Gölet tamamlanmış olacak.” demişti.
Geleceğe umutla bakmamız adına böyle projelere ihtiyacımız var.
Su kıtlığı ile yüzleşmemize şunun şurasında 9 yılımız kaldı.
Su kaynaklarımız için “kullan ve gerisini düşünme” yaklaşımını o yüzden acilen terk etmeliyiz…
Buna en güzel örnek MİZEY Şirketler Grubundan geldi.
MİZEY Şirketler Grubu, su kaynaklarımızın israf edilmemesi için dinlenme tesisi otoparkında araç yıkama hizmetini kaldırdığını açıkladı.
MİZEY Şirketler Grubunun sahibi Hacı İzzettin Yörük’e su konusundaki duyarlılığı için teşekkür ediyor, bu uygulamanın diğer işletmelerimize de örnek olmasını temenni ediyorum…