Nedendir bilinmez, “başarılı” olmayı çok önemsiyoruz.

Yaptığımız her işte başarılı olmayı hedefliyoruz.

Çocuklarımıza da okulunda başarılı olmayı, sınavlarda başarılı olmayı öğütlüyoruz…

-Aman çocuğum derslerine iyi çalış, ”başarılı” ol…

-Bak komşunun çocuğu yüksek puan almış, ne kadar da “başarılı…”

-Arkadaşın çok “başarılı”, onu örnek al…

Peki, çocuğunuz “başarısız” olsa ne olur?

Ayıplarlar mı sizi?

Arkanızdan gülerler mi?

Bakın, geçtiğimiz haftalarda LGS, YKS sınavlarına girdi çocuklarımız.

Diyelim ki çocuğunuz girdiği sınavlarda başarısız oldu.

Ne yapacaksınız, başarısızlar çöplüğüne mi atacaksınız evladınızı?

Hayatını zindan mı edeceksiniz çocuğunuza?

Evladınız okul hayatında başarılı olamadı diye gururunuz mu kırılacak?

Nedir bu “başarılı olma” sevdası hepimizde?

Başarısız olmak, sanki ayıp…

Oysa bu hayatta çocuklarımız göreceksiniz çok şeyler başaracaklar…

Mücadele edecekler…

Acılar çekecekler…

Yıpranacaklar…

Bazen kaybedecekler, bazen kazanacaklar…

Kimilerinden nefret edecekler, kimilerini sevecekler…

Üzülecekler…

Ağlayacaklar…

Öyle ya da böyle yollarına devam edecekler…

Ve en zor sınavı…

Yani “hayatı yaşamayı” başaracaklar…

Bizler hayatı bize gösterilmeye çalışıldığı gibi “başarılı” olmaya endeksledik.

Sosyal medyasıyla…

Televizyon dizileriyle, filmleriyle hatta belgeselleriyle…

Gazeteleriyle, dergileriyle, kitaplarıyla…

Futbolcuların, sanatçıların, şarkıcıların bize sunulan hayatlarıyla…

Hep onlar gibi “başarılı” olmayı istedik.

Başkalarının hayatlarını taklit ederken kendi değerlerimize yabancılaştık.

Maddiyata, dışarıdan gelen onaylamalara odaklandık.

Mutluluğun anahtarı olduğunu sanarak, sürekli bir yarışın içinde kendimizi tükettik.

Böyle öğrettiler bize.

Başarılı olamazsan bu hayatta yerin yok” dediler.

Bunu beynimize kazımak için her yolu kullandılar, her adımı attılar.

Çünkü “para” buradaydı.

-Onlar gibi başarılı olmak istiyorsanız, siz de onların giydiği şu kıyafetlerden giymelisiniz.

-Onlar gibi başarılı olmak istiyorsanız, siz de onların kullandığı bu telefonu almalısınız.

-Onlar gibi başarılı olmak istiyorsanız, siz de onların gittiği şu yere gitmelisiniz.

Tüketecektiniz, harcayacaktınız, harcayacaktınız, tüketecektiniz…

Madalyonun hep ön yüzünü gösterdiler.

Oysa bir de arka yüzü vardı bu düzenin; -Başarılı olmak için tüketmelisiniz- mantığının geride bıraktığı yıkımların, acıların görünmediği bir arka yüzü…

Belki de “başarı”, bize dayatılan kalıpları kırmak, kendimize özgü bir yol çizmekti…

Belki de “başarı”, iç huzurumuzda, anlamlı ilişkilerimizdeydi…

Ben başarısız olmaktan değil, bu çarkın beni ben olmaktan çıkarmasından korkarım…