Koronavirüs (COVID-19) salgınında bağışıklık sistemimizin ne kadar önemli olduğunu iyice anladık.

Yediğimiz besinler, vücudumuzun bu sistemini etkileyen en önemli faktörlerin başında geliyor.

Endüstriyel gıdalarla, yani katkı maddeleriyle işlem görmüş, radyasyona tabi tutulmuş, UHT gibi sistemlerle tüm değerleri öldürülmüş yiyeceklerle, içeceklerle bağışıklık sistemimizi çökerttik.

Kendi paramızla kendimizi zehirledik.

Gerçek meyveler, gerçek sebzeler, gerçek yoğurtlar hatta gerçek etler neredeyse yok oldu.

Şimdi tavuklar endüstriyel.

Yumurtalar endüstriyel…

Marketten aldığımız margarinler, yoğurtlar, salçalar ve aklınıza ne gelirse hepsi endüstriyel…

O yüzden yediğimiz bal bal değil, zeytinyağı zeytinyağı değil, sucuk sucuk değil…

Yediğimiz içtiğimiz her şey doğallıktan git gide uzaklaştı.

Yaşamsal” her şeyimiz “kimyasal” hale dönüştü.

Yetmedi, doğanın bize verdiklerini genleriyle oynayarak kendimiz dönüştürdük.

Gerçek olana, doğanın yarattığına karşı, biz de yarattıklarımızla karşılık verdik.

GDO

Genetiği Değiştirilmiş Organizma…

Bir canlının genetik özelliklerini kopyalayarak, bu özellikleri taşımayan bir canlıya aktarılması sonucu üretilen yeni canlı…

Yani yediklerimizin içinde ona ait olmayan genler var.

Bir araştırma yapmışlar, Türkiye’de 800’e yakın gıda maddesi “GDO” içeriyormuş.

Özellikle “soya” ve “mısır”, GDO’nun baş kaynaklarıymış.

Her şeye müdahale ettik; ete, sebzeye, meyveye…

Elimizi neye atsak bozduk.

Doğal denge diye bir şey, doğal olan bir şey bırakmadık.

Pazardan içinize sine sine domates, salata, biber, ıspanak, pırasa, lahana alabiliyor musunuz?

Alamazsınız.

Çünkü hepsi GDO’lu, hepsi hibrid tohumundan, hepsi kimyasal ilaçlı...

Kokuları gitti…

Renkleri değişti…

Tatları farklılaştı…

Hiçbiri doğal değil artık.

Bütünüyle saf, tertemiz tüketebileceğimiz şeyler çok az.

Kala kala doğada kendiliğinden yetişen ısırgan otu, ebegümeci, kuzukulağı gibi bitkiler kaldı.

Bu gidişle çok yakında onları da dönüştüreceğiz.

Genetik şifreleri değiştirmekle doğallığa alışık olan bünyemizin bağışıklık sistemini çökerttik.

Aç kalmadık belki ama işte şimdi “dirençsiz” kaldık…