Susurluk, farklı bir şehir…
İnsanlarıyla…
Dostluklarıyla…
Komşuluklarıyla farklı bir şehir…
Sesleriyle…
Kokusuyla…
Adetleriyle…
Yemekleriyle farklı bir şehir…
Söylenmiş manileriyle…
Yaşanmış hikayeleriyle…
Keşfedilmemiş tarihiyle…
Hatta mahalleleriyle…
Hatta parkıyla…
Hatta toprağına ekilen ürünleriyle farklı bir şehir…
Havasıyla, suyuyla…
Ayranıyla, tostuyla…
Müziğiyle, müzisyenleriyle farklı bir şehir…
Her biri şehrin dokusuna kendi renklerini katıyor; birbiriyle karışarak özgün bir hava oluşturuyor.
Sokağa her çıktığınızda,
Attığınız her adımda,
Acısıyla, tatlısıyla,
Umutlarıyla, hayalleriyle,
Sevinçleri, öfkeleri, hayal kırıklıklarıyla,
Şehrin her köşesine sinmiş yaşanmışlıklarıyla,
Başka, bambaşka bir şehir olduğunu hissettiriyor...
Böyledir Susurluk.
Biraz yalnız, biraz mahsun, biraz garip…
Hem her yere aittir hem hiçbir yere…
Hem geçmişin izlerini taşır hem geleceğe iz bırakır…
Hem yakındır bir yerlere hem de bir o kadar uzak…
İki arada bir derede oralarda bir yerdedir…
Elbette diğer şehirler de öyledir…
Hepsi özeldir, hepsi güzeldir.
Ama Susurluk…
Susurluk bizim için bir umut,
Bir vefa,
Her gittiğimizde bizi yanına çağıran,
Sevgiyle kucaklayan,
Sarıp sarmalayan bir ana gibi…
Susurluk, “İyi ki burada yaşıyorum” dediğimiz şehir…
Her köşesini bildiğimizi düşünsek de…
Daha keşfedilecek çok yeri,
Hatırlanacak çok anısı,
Tanıyacak çok insanı olan şehir…
Ve Susurluk…
Her ne kadar elimizde olan değerlerin kıymetini bilmesek de…
Çocuklarımıza bırakacağımız en değerli mirasımızdır bizim…