Katar olayı olduğunda Meclis'te ki partilerin grup toplantılarına bir göz gezdireyim dedim. CHP Grup Toplantısında Kemal Kılıçdaroğlu'nun konuşması dikkatimi çekti. Katar'a hakkında Suudi Arabistan ve Mısır ile yedi ülkenin aldığı ambargo kararı üzerinde konuşuyor. Bir anda şaştım kaldım. Çünkü ambargoyu koyanlar bile Katar'a o kadar haksızlık etmiyorlardı.
Kılıçdaroğlu adeta Suudi Arabistan, Mısır ve Yedi ülkenin Katar'a dayattığı gerekçeleri iki misli ile Türkiye'den yapmasını istiyor. Bu ne paralellik, bu ne işbirliği? Kılıçdaroğlu'nun bu sözleri sonradan aslında kaynadı gitti. Asıl irdelenmesi gereken bu sözleri sarf eden Kılıçdaroğlu'nun kimin adına ve nasıl böyle bir konuşma yaptığıdır. Mısır adına mı, Suudi Arabistan adına mı yoksa ABD adına mı? Kılıçdaroğlu'nun Türkiye'ye vazgeçmesini istediği Suudi Arabistan'ın Katar'a dayatmalarının aynısı. Yani Müslüman Kardeşleri terör örgütü ilan etmesi, Hamas'tan desteğini çekilmesi, Rabia işaretinden vazgeçilmesi, Yemen'deki iç savaşın bitirilmesine yardımcı olunması.
Kılıçdaroğlu'nun iktidar da olduğunu var sayarsanız, şu an Türkiye aynen Suudi Arabistan ve Mısır gibi aynı gerekçelerle Katar'a ambargo uyguluyor olacaktı. Mısır-Suudi Arabistan ve ABD ile aynı safta yani. Niye? Bir yandan taraf olmayalım diye tavsiyede bulunan Kılıçdaroğlu diğer taraftan Katar'a Suudi Arabistan ve Mısır gibi ambargo uygulamak tavsiyesinde bulunuyor. Tavsiyelerden de anlaşılacağı gibi Kılıçdaroğlu iktidarda olsaydı şimdi bizde Ambargo bloğunun içinde olacaktık.
Kılıçdaroğlu çok acele ederek bir eylem başlattı. Şu an büyük ihtimalle pişmandır. Ama 23 gün dayanabilir mi bilmem? Gerçi günlük 18 km'lik yolla insan yorulur mu? Hayır yorulmaz. Biz o yolu şehir içinde işlerimizi görürken yapıyoruz zaten. Onun için tatil havasında bir eylem olarak algılamak lazım. Hatta sağlıklı yaşam için yürümek faydalıdır.
Kılıçdaroğlu nereye yürürse yürüsün. Beni çok ilgilendirmiyor. Belki yürüyüşü sonlandırmazsa bende bir gün eşlik ederim. Spor olsun diye. Fakat Kılıçdaroğlu'nun yürüyüşü başlatırken söylediği sözleri kulak ardı edecek değilim. 20 Temmuz Darbesine karşı yürüyüşe başlama. Önce dilimi sürçtü diye düşündüm. 15 Temmuz darbesi diyecekken 20 mi? dedi diye. Aslında 15 Temmuz darbesine karşı yürüyor diye bir anda sevinmedim de değil. Ama sonra jeton düştü. Meğer OHAL kanununun çıktığı günmüş 20 Temmuz.
Adama bakın 15'in de bir darbe girişimi oluyor. Onun yaraları devam ederken bu darbeyi yapanlara karşı alınan tedbirler ‘asıl darbe' kabul ediliyor. Ne yaman çelişki.
Şimdi sormak hakkımız değil mi? Darbe girişiminin yaralarının sarılması için alınan tedbirleri ‘Asıl darbe' diye nitelediğine göre 15 Temmuz'da ki başarısız darbe girişiminin tam ortasında olduğunu kabul ediyorsun demektir. Doğru mu? Zaten milli irade mitingine de zorla gelmişti. Toplumsal tepkiden korktuğu için.
Kılıçdaroğlu zannetmesin ki unuttuk. Yürümesine devam ederken şu elindeki listedeki bylockcu siyasetçileri de bir açıklıyı versin. Olur mu? Neden olmasın? Kim varsa? AK Partili, MHP'li, HDP veya CHP'li fark etmez. Ortaya bir laf attın mı sonunu getireceksin. Elinde liste varsa bilirsin. O siyasetçilerin içinde CHP'den kaç tane bylockcu var? Hatta en yakınında. Onu da geçelim adına yürüdüklerinizde.
Kılıçdaroğlu'nun yürüyüşte ki amacı gerçekten adalet mi? İçini açıp okuma imkânım yok. Ama bütün uğraşlara rağmen toparlanamayan CHP'ye bir aksiyon getirmekse maksat onu da makul karşılarız. Yoksa Katar krizinde olduğu gibi dış mihrakların payandalığına soyunmaksa unutma şu an CHP'ye gönül verenler bile bu yürüyüşe şüphe ile bakıyorlar. Taban bir kez takıyye yaptığınız algısına ve meddah gibi her role soyunduğunuz imajına kapılırsa sonunuz olur.
Onun için şu an yaşananların sonucunda hesap nedir? Plan nedir? Hedef nedir?
Bu soruların cevapları mutlaka şeffaf olmalıdır.
Yoksa ‘Midyat'a pirince giderken evdeki bulgur' hesabı geçerli olur.
Bizden uyarması.
Kalın sağlıcakla…