70’li yıllarda “Gırgır” mizah dergisi vardı ve çoğu siyasi gazeteden daha etkiliydi.
Neredeyse muhalefet partisi gibi çalışır, ülke gündemini etkilerdi.
Bir aralar yanılmıyorsam Gırgır’ın tirajı 500 binleri görmüştü.
Gırgır, o yıllarda genç karikatüristler için bir nevi okuldu.
Hatta şöyle diyeyim; genç çizerler için bu işin üniversitesiydi…
Amatör çizerler, “Çiçeği Burnunda Karikatürcüler” sayfasında rahmetli Oğuz Aral’ın “Gereksiz taramalardan kaçının…” gibi öğütlerini alarak kendilerini geliştirirler, zamanla başarılı olanlar da Gırgır’ın arka sayfasında çizmeye hak kazanırlardı…
Karikatürünüz eğer iç sayfalarda çıkmışsa artık Gırgır’ın sürekli bir çizeri oldunuz demekti.
Amatör bir çizer olarak karikatürünüzün Gırgır’da yayımlanması, adınızın dergide yer alması büyük bir olaydı.
Üstelik yayımlanan her karikatür için iyi bir telif ücreti alırdınız…
Ortaokul ve lise yıllarımda karikatür çizerdim.
Doğrusu fena da çizmezdim.
Her hafta çizdiğim karikatürleri Gırgır’a yollar, heyecanla yayımlanmasını beklerdim.
O hafta yayımlanmamışsa eğer -belki haftaya çıkar- umuduyla pazar günlerini iple çeker, soluğu Muzaffer Amca’nın (Bağırgan) gazete bayisinde alırdım…
Ama öyle kolay değildi karikatürünüzün Gırgır’da yayımlanması.
Çok çalışmanız, çok çini mürekkebi bitirmeniz, tarama uçlarıyla çokça haşır neşir olup, sürekli çizip göndermeniz gerekirdi…
Bir tarzınızın olduğunu Oğuz Aral’a göstermeliydiniz.
Benim birçok karikatürüm “Çiçeği Burnunda Karikatürcüler” sayfasında yayımlandı.
Oğuz Aral’dan ”gereksiz taramalardan kaçın” öğüdünü ben de aldım…
Çoğu kez okul harçlığımı karikatür çizerek çıkardım…
Karikatürlerim dergide çıktığında, ünlü bir karikatürist havalarında dolaştım.
Hasan Kaçan’la, Latif Demirci’yle, Ergün Gündüz’le aynı dergide karikatürlerimi paylaşmanın gururunu yaşadım…
80’lerin sonunda Gırgır bölündü ve eski kimliğini kaybetti.
Sonra da satıldı zaten.
Gırgır dergisinin bölündüğü daha doğrusu Ertuğrul Akbay’a satıldığı o dönemlerde, Türkiye genelinde bir karikatür yarışması düzenlemişti…
Cazip bir para ödülü ile birlikte birinciye “Amerika”, ikinciye “Japonya”, üçüncüye de “Almanya” seyahati verilen bu yarışmaya katılmış, “ikinci” olmuştum. (Para ödülünü almış ama Japonya’ya uçak korkusu yüzünden gidememiştim.)
Şimdi Belçika’da yaşayan arkadaşım Selim Özgül ile ödülümü almaya İstanbul’daki dergi merkezine gittiğimde büyük bir şok yaşamıştım.
Bir katı Gölge Adam gazetesine ayrılan, merdivenlerinden iki kişinin yan yana zor geçtiği, üç-dört katlı, küçük, soğuk, kasvetli, boyaları dökülmüş eski bir binaydı.
Şaşırmıştım…
Hiç de hayallerimde yaşattığım gibi bir yer değildi burası…
Bir döneme damgasını vurmuş, siyasetçileri etkilemiş ülkenin en büyük mizah dergisinin böyle harap bir binada olmasına inanamamıştım…
Sanki Oğuz Aral’ın dergiyi terk etmesiyle ruhu da çekilmişti içinden Gırgır’ın…
Bugün Gırgır ekolünden gelen Selçuk Erdem’in, Erdil Yaşaroğlu’nun, Yiğit Özgür’ün, Uğur Gürsoy’un çizdiği karikatürleri keyifle takip ediyorum…
Çünkü…
Mizah ile dünyamızın daha renkli hale geleceğine inanıyorum…
Ve özellikle;
Koronavirüs sayesinde stres ve kaygıya kapılan iç dünyamızın…