Yıllardır tekrarlıyoruz: “zamanımız olsaydı…”
Şimdi var…
Sokağa çıkma kısıtlamalarıyla neredeyse hepimiz evde kaldığımız için, kitap okumak, film izlemek, müzik dinlemek için bolca zamanımız var.
Düşünmek, düşünmek, düşünmek için de çok zamanımız var.
Zaman, ihmal ettiğimiz şeyleri yakalama zamanı…
Korkunç bir şey oluyor aslında; asla gerçekleşmesini istemediğimiz bir şey.
Son günlerde tekrar izlediğim Salgın filmi…
Okuduğum Albert Camus’un Veba’sı…
Ve bunlara benzer okuduğum daha birçok kitaplar, izlediğim filmler…
Kurgular gerçek oldu.
Böyle olayların gerçekleşebileceğini gerçekten inanmazdık.
Koronavirüs (COVID-19) gerçeği ile hepimiz yüzleştik ve neler olabileceğini çok iyi öğrendik.
Şimdi oturun koltuklarınıza, açın televizyonunuzu, bilgisayarınızı…
Beğeneceğiniz birbirinden güzel filmleri izlemeye çalışın.
Hollywood saçmalıklarını izlediniz.
Hoşunuza gitmedi mi?
Olsun devam edin.
Bir noktada, daha kaliteli filmlere ulaşmanın farklı yollarını aramaya başlarsınız.
Fellini'nin La Dolce Vita'sına…
Kurosawa'nın filmlerine…
Oradan kitaplara geçersiniz, Stendhal’ın Kırmızı ve Siyah’ına,
Ayn Rand’ın Hayatın Kaynağı’na…
Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Huzur’una
Sezen Aksu dinlersiniz arada…
İyi gelir…
Kitaplar, filmler, müzikler…
Strese karşı bizi koruyabilecek en önemli silahlarımız…
Bu günlerde, okumak, izlemek, dinlemek en azından sizi koronavirüs gerginliğinden uzaklaştıracaktır.
Daha net düşünmenize, olup biteni anlamanıza yardımcı olacaktır.
Hala neler olduğu hakkında yazıyoruz.
Ama yakında, belki çok yakında, koronavirüs hakkında endişelenmeyi bırakacağız.
Karantina günlerimiz sona erecek.
Hayat tekrar normale dönecek.
Tek yapmamız gereken, kişi 90 veya 100 yaşında olsa bile, her insanı, her yaşamı, hasta ya da sağlıklı, savunmak…
Ve kitaplara, ve filmlere, ve müziğe önem vermek…
İşte o zaman geleceğe doğru adımlarımızı daha sağlam atacağız.
Bu dönemde sadece;
Okuyalım…
İzleyelim…
Dinleyelim…
Çünkü onlarda bilgimiz, insanlığımız ve hayatta kalmamızın anahtarı…