Öyle bir zamanın içindeyiz ki…
Öyle bir hayat yaşıyoruz ki…
Ve “piyasa” denen öyle bir çarkın içindeyiz ki…
Bu çarktan kendimizi ne kadar korumaya çalışsak da…
Kapılarımızı ne kadar kapatsak, etrafımıza ne kadar yüksek duvarlar örsek de…
Davetsiz bir misafir gibi…
Kapıdan kovunca camdan, camı kapayınca televizyondan…
Televizyonu açmasak internetten; interneti kullanmasak cep telefonumuzdan giriyor bu davetsiz misafir…
Cep telefonunu kaldırıp attığımızda, reklam panolarında karşımıza çıkıyor.
Ama durmuyor orada…
Marketlerden geçerek midemize giriyor, taa içimize ulaşıyor.
Bu “çarktan” koruyamıyorsunuz kendinizi…
Kendimizi koruyamadığınız gibi, baba oğlunu, anne kızını, nine torununu korumaya çalıştıkça, derin uçurumlar açılıyor kuşaklar arasında…
“Piyasa çarkları” öyle bir hazırlanmış ki o çarkı döndüren “kendiniz” oluyorsunuz çoğu zaman…
Piyasa çarklarında ezilmemek için sürekli tüketmek zorundasınız.
Ya kazanan olacaksınız ya kaybeden…
Televizyon programları, diziler, filmlerle futbolcuların, sanatçıların, şarkıcıların ışıltılı hayatlarını sundular bizlere…
-Onlar gibi olmak istiyorsanız, siz de onların giydiği şu kıyafetlerden giymelisiniz.
-Onlar gibi olmak istiyorsanız, siz de onların kullandığı bu telefonu almalısınız.
-Onlar gibi olmak istiyorsanız, siz de onların gittiği şu yere gitmelisiniz.
Gazeteler, dergiler, kitaplarla “Tüketeceksiniz, harcayacaksınız, harcayacaksınız, tüketeceksiniz” mesajını iyice beynimize kazıdılar…
Elbette mesajı aldık.
Asgari ücretle çalışırken, maaşımızın üç katından fazlasını akıllı telefonlara verdik.
Üzerimizdeki elbise, hani şu sanatçının dizide giydiğinin aynısıydı.
Aldığımız ayakkabı, bilmem hangi futbolcunun kullandığı markaydı.
İnsani değerlerimizi, üzerimizde taşıdığımız markaların fiyatıyla ölçer olduk.
Ahlaki değerlerimizi, zayıfları ezerek, üstlerine basarak, yükseltmeye çalıştık.
İş hayatında, en yakınlarımızı bile insafsızca harcamaktan çekinmedik.
Piyasa çarklarını var gücümüzle döndürüyorduk…
Piyasa çarkının başındakiler için tek bir gerçek vardı: “Paran kadar değerlisin…”
Paran yoksa bu hayatta yerin de yoktu.
Bankaya gittiğinizde hesabınız kadar itibar görecektiniz.
Sağlığınızla ilgili tahlil yaptırmaya kalktığınızda önce cüzdanınızın röntgenini çekeceklerdi.
Çocuğunuzun iyi bir eğitim almasını istiyorsanız bilgisine değil paranıza güvenecektiniz.
Sadece insan olmak hiçbir şeye yetmeyecekti…
Çarkları acımasızca döndürmeye devam ediyorduk…
Birileri eziliyordu, birleri acı çekiyordu, aileler paramparça oluyordu.
Olsun.
Nasıl olsa kazananı alkışlıyor, el üstünde tutuyorduk.
Ramazan Ayı, maneviyatıyla, paylaşma duygusuyla, yardımlaşmasıyla işte bu “çarkı” biraz da olsa yavaşlatabilmemiz için bir fırsat ayı.
Belki de…
“Piyasa çarkları” bunları da yok etmeden elimizde kalan son fırsat…