OKULA başladığınız günlerinizi şöyle bir hatırlayın.
İlkokul birinci sınıftan son sınıfa kadar ilk derse girdiğimizde tüm sınıf olarak “Türküm, doğruyum, çalışkanım” diye başlardık haykırmaya.
ABECE’yi öğrenmeden Reşit Galip’in 23 Nisan armağanı olan; “Ne Mutlu Türküm Diyene!” sözleriyle biten andı her sabah ilk derse başlamadan söyletirdi öğretmenlerimiz..
Haydi birlikte birkez de buradan okuyalım:
Türküm, doğruyum, çalışkanım.
Yasam küçüklerimi korumak, büyüklerimi saymak, yurdumu, milletimi özümden çok sevmektir.
Ülküm, yükselmek, ileri gitmektir.
Varlığım Türk varlığına armağan olsun.
Ne Mutlu Türküm Diyene!..
***
Eğri oturup doğru konuşalım.
Sağınıza-solunuza, önünüze-arkanıza bir an için bakın ve aşağıda sıralayacağım sorulara cevap bulmaya çalışın.
Doğruluk ve çalışkanlıkta neredeyiz?
Küçükleri koruyup, büyükleri sayanımız var mı?
Yurdunu ve milletini özünden çok sevenleri görüyor musunuz?
Yeri gelince varlığını, Türk varlığına armağan (kalben) edebileceklerin sayısı, nüfus kağıtlarının uyruğu hanesinde T.C. yazanlar kadar var mıdır dersiniz?
Ne diyorsunuz?
Duyamıyorum sizleri!
***
İçinizden;
Üçkağıtçılıkta, yetim hakkı yemekte..
Küçükleri dövüp saymakta..
Büyüklere “git şurdan bunak” veya “dinazor” demekte..
Yükselmeyi haksız kazanç olarak algılamakta...
Varlığını para için armağan edebilmeyi göze almakta...
üzerimize başka toplum tanımayız dediğinizi işitir gibiyim.
Ayrıca yukarıda saydıklarımıza, sağınıza-solunuza, yaşananlara, yaşatılanlara ve yaşadıklarınıza bakarak istediğiniz kadar ekleme yapabilirsiniz..
***
İlkokulda ilk derse “Türküm, Doğruyum, Çalışkanım” diye başladığımız yıllarda bize bizden olmayanları da “gâvur” olarak tanıtıp anlatırlardı büyüklerimiz!
Birçoğumuz o günlerin alışkanlığıyla hâlâ “elin gavuru” der geçeriz bir başka ülkenin insanına..
Peki o “gavur” kadar vatanperver, milliyetçi, çalışkan, doğru ve dinimize bağlı mıyız?.
Bu sorunun cevabını hangi birimiz net verebilir ki!
Almanya'da bir süre din görevlisi olarak kalmış hocamızla hoş bir sohbet yaptık geçenlerde. 
Ahlaki ve kültürel değerlerimizin yokedilmesine çanak tutan sorumsuz yayın organlarından tutunda son günlerde tartışma konusu yapılan sayın Başbakan'ın “Dindar ve muhafazakâr bir nesil yetiştireceğiz" sözlerine kadar birçok konu üzerine değerlendirmelerde bulunma fırsatı verdi sohbetimiz bize.
***
Hocamız Almanya’daki görevi sırasında yaşadığı bir hatırasını paylaştı bizimle.
Aktaralım hemen size.
Almanya'da ana okuluna başlayan çocuklar, her sabah toplandıkları okuldan alınarak bir başka yere götürülüyormuş.
Oradaki bir Türk öğrencisinin velisi anlatınca bunu hocamıza, merak edip atlamış otomobiline ve çocukları taşıyan aracın peşine düşmüş.
Araç bir süre yol aldıktan sonra durmuş. Servisten inen çocuklar, öğretmenleriyle birlikte kliseye doğru yönelmişler. 
Hocamız önce şaşırmış, ardından ne olduğunu anlamak için girdiğinde kliseye, papazın şu sözlerini işitmiş:
“Sizler birer Alman vatandaşısınız ve Almanya için çok önemlisiniz. Almanya’da sizler için çok önemli. Kendiniz ve ülkeniz için yaptıklarınızı unutmayan ve gören bir tanrı olduğunu asla unutmayın..”
***
Şimdi bir an için düşünelim.
Ülkemizde ana okuluna başlayan çoçukları en yakın camiye götürseler ve din görevlisi de evlatlarımıza, torunlarımıza;
"Sizler birer Türkiye Cumhuriyeti vatandaşısınız. Türkiye için çok önemlisiniz. Türkiye'de sizler için önemli. Kendiniz ve ülkeniz için yaptıklarınızı unutmayan ve gören Allah'ın olduğunu asla unutmayın" diye hitapta bulunsa..
Ne olurdu? diye sormayacağım çünkü hemen
“Şeriat geliyor” diye yeni bir yaygara koparılırdı.
Başbakan Erdoğan'ın son sözlerini biliyorsunuz.
Ülkemizin 'geri' kalmasından hiçbir rahatsızlık duymadıkları gibi aksine beslenen çevreler hemen ortalığı ayağa kaldırdı. 
Ben çok merak ediyorum
“Dindar, muhafazakâr demokrat, vatanını, milletini seven, ilkelerine sahip çıkan bir nesil yetiştireceğiz" diyorsa sayın Başbakan, alkışlanması gerektiği yerde niye rahatsızlık duyuluyor ki?
Yoksa vatanını, milletini seven nesiller yetiştirmeyi istemenin adı gericilik mi oluyor?
Böyle bir gençlik olmazsa nasıl ulaşacak ki ülkemiz 'izindeyiz' dediğimiz Atatürk'ün gösterdiği muassır medeniyetler seviyesine?
'İzindeyiz' sözü yan gelip yatma olarak mı algılanıyor yoksa!
Diyeceğim şu;
“Elin gavuru” nerede, biz neredeyiz?
Şimdi siz bunu düşünüp, taşının sonra da kimler 'gerici', kimler 'ilerici' kararınızı verin.
Gülen yüzleriniz solmasın...
 
_________GÜNÜN SÖZÜ___________________________________________
Çocuklar donmamış beton gibidir, üzerine ne düşse iz yapar.