Kardeş gazetesi ile birlikte 20 yıldır köşe yazıları yazıyorum.

Değişmeyen yazı konularımdan biri de “Susurluk’un eski günleri” oldu…

Daha çok gençlik dönemimin olaylarını,

Bir şekilde yollarımın kesiştiği değerli insanları anlatan yazılar yazmayı seviyorum…

Biliyorsunuz “Cuma” yazılarımı da tamamıyla “Susurluk’un geçmişiyle” ilgili olaylara ayırıyorum…

O yazılarımın bir amacı var; “tarihimizi hatırlatmak.”

Özellikle gençlerimize tarihleri ​​öğretilmediğinde “kimlik ve aidiyet” duygularının tam olarak gelişmediğini düşünüyorum.

Zaten gerek medyadan gerek internetten yayılan bilgilerle kültürel kuşatma altındalar.

Tüm bu bilgi sağanağı altında olumsuz etkilenmedikleri söylenemez.

Doğruyu bulmaları,

Gerçekleri ayıklamaları her zaman kolay olmuyor.

Yazılarımda genç nesillere tarihimizi elimden geldiğince hatırlatabilirsem kültürel mirasımıza sahip çıkmalarına katkıda bulunacağıma inanıyorum.

Toplumsal ve bireysel kimliklerinin oluşumuna destek olmak istiyorum.

Bilgi kirliliği içinde kaybolmak yerine kendi “değerleriyle” yollarını bulmalarını istiyorum.

Gaston Bachelard, “Mekânın Poetikası”nda şöyle diyor: “Yalnız anılarımız değil, unuttuklarımız da bir yere yerleşmiştir.”

Elbette unuttuklarım yazamadıklarımdan fazla…

Keşke…

Sadece anılarımı,

Sadece hatırladıklarımı,

Sadece belgelerde kayıtlı olanları değil…

Unuttuklarımı,

Unuttuklarımızı,

Yaşlılarımızın anılarını da hatırlamayı ve hatırlatmayı başarabilsem.

Çünkü tarihimiz sadece arşivlerde yer alan olaylardan ibaret değil;

Anılarımız,

Yaşadığımız deneyimler,

Birlikte geçirdiğimiz zamanlarla da tarihimiz şekillenir.

Eski anılarla yeni hikayeler oluşturabiliriz.

Tarihimize sahip çıkmazsak;

Kendimizi,

Geçmişimizi,

Kültürümüzü anlama olanağı bulamadan başıboş bir şekilde savrulup kayboluruz.

O yüzden sizler de anılarınızı, büyüklerinizden dinlediğiniz olayları yazın bir yerlere…

Bu köşede yayımlanmasını istiyorsanız gönderin bana…

Çünkü…

Hatırladıklarımız kadar unuttuklarımız da değerli…