Geçen hafta Kemal Hocam (Ayyıldız) şöyle yazdı; “Ben 68 yıllık hayatımda Susurluk’un iki konuda birbirine kenetlendiğini bir yumruk gibi hareket ettiğini gördüm Bunlardan biri ara veren Şeker Fabrikasının yeniden açılması. İkincisi Üniversite yerleşkesinin Susurluk’a gelmesiydi…”
Nasıl okumalıyız bunu?
Olumlu anlamda bakarsak,
Demek oluyor ki Susurluk halkı, “ortak hedefler” belirlendiğinde bu hedefler etrafında bir araya gelebiliyor.
Olumsuz tarafına gelince…
68 yılda sadece iki defa bir araya gelebilen Susurlukluların umutlarını, çabalarını birleştirmek, dayanışma içinde hareket etmelerini sağlamak pek de o kadar kolay değil.
Yıllarca bu köşeden Susurluk için, siyasette, ekonomide, eğitimde, kültürde kısaca her alanda hedeflerimizi belirleyip tartışılmasını istedim.
2009 yılında İstanbul-İzmir Otoyolu daha ihale aşamasındayken otoyolun şehrimizi ekonomik olarak etkileyeceğini yazmış, bundan en çok zarar görecek olan dinlenme tesislerinin sahipleri ile görüşmüştüm.
“Otoyol sonrasında durumunuz ne olur, bu durum karşısında neler yapmayı planlıyorsunuz, çözüm önerileriniz var mı?” diye sormuştum.
En azından tesis sahiplerinin bir araya gelip konuyu tartışacaklarını düşünmüştüm.
Pek de umurlarında olmamıştı.
Tesislerde çalışan yüzlerce işçi… tesislere mal veren esnaf… işçileri taşıyan servis şoförleri…kimsenin umurunda değildi.
O tesisler sonraları bir ikisi hariç birer birer kapandı.
Bizler de ne tartıştık ne konuştuk…
Şeker Fabrikamızın kapanmaması, bacasının hep tütmesi gerektiğini dile getiren yazılar yazdım.
Siyasi parti başkanlarımızla tek tek konuştum, yazı dizileri hazırladım.
Susurluk’un geleceği hakkında siyasi partilerimizin, sivil toplum kuruluşlarının yani her kesimin temsilcilerinin bir araya gelmesi gerektiğini yazdım.
Susurluk kendi gücünü ortaya çıkarmalı, iş birliği ve güç birliği içinde hareket etmelidir, dedim.
“Var olan kaynaklarımızın belirleyeceğimiz ekonomik amaçlar doğrultusunda yönlendirmeli, farklı alanlarda, farklı işkollarının hayata geçirilmesi sağlanmalıdır” dedim.
Yazılarımda “ekonomimizin gelişmesi için neler yapılabilirin” tartışılmasını, uygun projelerin hayata geçirilmesinin konuşulması gereğini anlattım.
Susurluk hakkında söyleyecek sözü olan herkesin ve her kesimin düşüncelerini açıklamaya, geleceğe dönük planlamalarını yapmaya davet ettim.
Tesisler kapanmış, Askeriye taşınmış, YÖRSAN’ın kapısına kilit vurulmuştu.
Yine kimseden ses çıkmadı…
Kimse kalkıp da “Susurluk’un 10-15 yıl sonrası için planlar yapalım” demedi.
Kimse kalkıp da “Susurluk hakkında bizim projelerimiz var, bir araya gelelim oturalım konuşalım” demedi.
Kimse kakıp da “Bundan sonra Susurluk’un ekonomisini nasıl canlandırırız” demedi.
Tüm bu yazılarım arşivlerde duruyor…
Ziraat Fakültesinin Susurluk’a gelmesi gerektiğini de ilk kez ben gündeme getirmiştim.
2013 yılıydı…
TBMM’de Balıkesir’de yeni bir üniversite kurulması gündemdeydi.
Burhaniyeliler, Edremitliler, Bandırmalılar kurulacak yeni üniversitenin ya da üniversitenin herhangi bir fakültesinin şehirlerinde olmasını istiyorlardı. Hatta arazilerini dahi belirlemişlerdi.
Ben de hemen o hafta “Ziraat Fakültesini İstiyoruz” başlıklı bir yazı yazmıştım.
“Siyasetçisiyle yöneticisiyle şimdi ‘Susurluk’ için bir araya gelmenin, ‘birlik’ olmanın ve harekete geçmenin zamanı… İşte Askeriyenin boşalttığı yerler, işte Mühimmat deposunun binaları… Bu bölge, Balıkesir Üniversitesi’ne, Ziraat Fakültesi için veya bir başka fakülte için kullanılmak üzere önerilemez mi? Üniversiteyle temasa geçilip, ‘bu işte biz de varız’ denilemez mi? Kaybettiklerimizin yerine yenilerini koymanın vakti geldi de geçmiyor mu? Yoksa Körfez bir yandan, Bandırma bir yandan, biz yine arada ‘unutulup’ gitmeye razı mı olacağız?”
Bu defa razı olmamıştık.
O günlerde siyasi parti yetkililerimiz bana konunun takipçisi olacaklarını söylemişlerdi.
Şimdi Ziraat Fakültesinin kurulması yönündeki engeller kalktı.
Bakalım “üçüncü” kez “birlik ve dayanışma” içinde olacak mıyız?...