Yıllar eskitti bizi..
Kocaman bir 29 yıl geride kalmış, dönüp bakıyorum daha dün gibi.
Çocukluğumu hatırlıyorum.. ilkokula gittiğim günleri.. tahtadan yapılmış bir kitap çantası, menteşeleri bile eskimiş kara lastik ayakkabılarından kesilerek yapılmış.
Ayaklarımızda çorap bile yok çoğu zaman, kahvaltı bilmedik, annemiz yapabildiyse bir tarhana çorbası yaptı, çoğu zaman yağı ve salçası bile olmayan..
Öğlen yemeğimiz bir dilim köy ekmeği, üzerine varsa günebakan yağı sürülmüş.
Evimizde soba yok, ocaklık dedikleri (şimdilerde şömine mi kuzine mi diyorlar) bir yerde kocaman bir meşe odunu dik şekilde yanar, karşısında hepimiz ısınırdık.
Elektrik henüz yoktu köyümüzde, gaz lambasının dibine üç kardeş sıralanır ders çalışırdık.. öyle ortopedik yataklarımız, bazalarımız falan da olmadı bizim.. anamın eliyle diktiği yer döşeğinde sıralanıp uyurduk..
Üzerimize hiç güneş doğmazdı.. alacakaranlıkta herkes ayakta ve işinin başında olmak zorundaydı. Çünkü herkesin işi vardı, çalışması gerekirdi.. çalışmazsan aç kalırsın köy yerinde.. öyle hafta tatili, bayram izni, yarıyıl tatili falan da bilmezdik.. bizim için hayat sabah ezanında başlar, gece yatana kadar devam eder.. ama mutluyduk, huzurluyduk... çok şeyimiz yoktu belki ama, birliğimiz, dirliğimiz vardı.
Kış geceleri uzun olduğundan, akşamları komşularımıza oturmaya giderdik, onlar da bize gelirdi.. evinde, elinde ne varsa paylaşırdı komşularımız..
öyle renkli, led med televizyonlarımız da yoktu.. siyah beyaz televizyonu olan bir kaç hane vardı köyümüzde, salı akşamları tüm mahalleli o evlerde toplanırdı Türk sineması var diye.. Salıyı iple çekerdik.
Hatır gönül, sevgi saygı vardı.. kapıyı çalmadan girebilirdik komşumuzun evine, o da hiç gocunmazdı.. ne varsa onu ikram ederdi.. Borç alıp verirdik harman sonrası panayırda dana satıp veresiye...
herkes herkesin işini görürdü.
Fakirdik, ama gönüllerimiz zengindi..
Bugün herşeyimiz var, ama ne huzurumuz var ne düzenimiz!!
Ve yarının nasıl olacağını da bilmiyoruz.
Geleceğimize güvenle bakamıyoruz.
Ne gencimiz ne yaşlımız mutlu değil.. kalabalıklar içerisinde yalnızlığın zirvesini yaşıyoruz.
Hayatımız sanal.. yediden yetmişe sosyal medyanın esiri olduk.. küçücük telefonlara kocaman hayatlarımızı sıkıştırdık. Bir türlü çıkamıyoruz sanal dünyanın günah çukurlarından ve vakit geçiyor!!!
Bugün yapılması gereken ve hepimizin üzerine vebal olan en önemli konu; sosyal medya denen, yalan, günah, dedikodu çukurundan önce kendimizi, sonra gençliğimizi kurtarmaktır.
Devlet, millet, sivil toplum...benim de söyleyecek sözüm var diyen herkesin bu konuda vebali vardır.
Allah akibetimizi hayreylesin.