(Bir Ramazan klasiği haline gelen bu yazımı aynı duygularla yeniden paylaşıyorum...)
Sıcacık bir pidenin kokusunda gizlidir geçmişteki ramazanlar…
Fırından yeni çıkmış bir pideyi elinize aldığınızda, kokusunu içinize çektiğinizde, “çocukluğunuzun ramazanlarına” gidiverirsiniz birden…
Yine bir yaz ayıdır… Hava yine sıcaktır.
Akşam olmuş, ezana az bir vakit kalmıştır.
Minarelerin ışıkları yanmamıştır henüz.
Sokaklarda hafiften bir telaş, fırın önlerinde sabırsızca beklenilen pide kuyrukları vardır.
O gün her fırsatta arkadaşlarına dilini göstermişsindir gururla, çünkü çocuklar için oruç tutmanın kanıtı dillerinin rengindedir.
Ve oruç tutan her çocuk, büyümüştür biraz daha…
Evin bahçesine kurulmuş iftar sofrasına oturduğunda, artık bir çocuk olmadığını hissedersin.
Büyüklerin dünyasındasındır artık.
Kimse çocuk muamelesi yapmaz sana.
Yemeğe başlamak için diğer aile büyüklerinin yaptığı gibi ezan beklenecektir.
Gün boyu tek duyduğun kelime “sabret” tir ve defalarca hatırlatılmıştır bu durum.
Aklından hiç çıkarmazsın…
Sofraya oturduğunda açlık iyice hissettirmiştir kendini…
Kulaklar, ramazan topunun belli belirsiz duyulacak patlama sesinde, gözler, evin tam karşısındaki Yeni Mahalle Camisinin şerefesindedir.
Bir yandan sofraya salatalar gelmiş, tarhana çorbası tabaklara konmuş, pideler parçalara ayrılmış, kokusu etrafa yayılmıştır bile.
Sabırsızlanırsın…
Ezanı beklerken salatadaki zeytin tanelerini kim bilir kaçıncı kez saymışsındır içinden.
Arada, babanın kolundaki saate bakarsın göz ucuyla…
Dakikaları hesap edersin…
Nihayet ezan okunur ve aynı anda Top Bayırı’nda topun patladığını duyarsın…
Orucunu açmaya niyet ederek bir bardak su içersin.
Dünyanın en tatlı suyudur işte o…
Bütün gün güneşin sıcağında adeta suyla bir savaş vermişsindir ve işte şimdi zafer anıdır, minik bedeninle suya karşı verdiğin savaş kazanılmıştır.
Hayat mücadelesinde kazandığın belki ilk zaferdir bu…
Küçücük yüreğinle tuttuğun “ilk oruç”, kazandığın kocaman bir sevaptır…
İlk lokmanı ağzına attığında birçok duyguyu aynı anda yaşarsın.
Mutluluk…
Sevinç…
Huzur…
Her bir duygunun birbirine geçtiğini hissedersin.
Birden sanki çok uzaklardan sesler gelir kulağına; “benim oğlum oruç da tutarmış”, “şu tuzu uzat”, “pidenin susamlı tarafı benim…”
Çatal kaşık sesleri arasında dünyana yeniden geri dönersin…
Masadakilere şöyle bir bakarsın.
Her birinin yüzündeki mutluluğu, sevgiyi, hoş görüyü görürsün…
Onların da sana sevgi ve şefkatle baktıklarını bilirsin…
İçine bir huzur dolar.
İşte o an, Allah’ın sana gülümsediğini hissedersin…